14/05/2024
DÜŞÜNCE ŞEKLİMİZ VE YAPIMIZ DNA’MIZDAKİ KODLARI VE MESAJLARI DEĞİŞTİRİYOR!
Pek çok insan, doğduğumuzda sahip olduğumuz DNA'nın, kim olduğumuzun ve olacağımızın tek belirleyicisi olduğuna inanıyor. Ancak yeni nörobilim ve epigenetik bilimi, genlerimize mahkûm olmadığımızı gösteriyor.
Genlerimiz, olumlu duygularımızın kalitesine karşı oldukça duyarlıdır. Düşüncelerimizin ve duygularımızın şekline bağlı olarak DNA'mızdaki mesaj kodlarını olumlu ya da olumsuz etkileyebiliriz.
Ünlü hücre biyoloğu Dr. Bruce Lipton şöyle diyor: "Yeni epigenetik bilimi, çevrenin ve daha da önemlisi çevreye ilişkin algılarımızın gen aktivitemizi kontrol ettiğini gösteriyor." Ancak epigenetik yalnızca DNA'mızla, yaşadığımız yerle ve hayatımızın tüm kıvrımları, dönüşleri ve darbeleriyle ilgili değildir.
Araştırmacılar, iç çevremizin, her gün sahip olduğumuz düşünce, duygu ve niyetlerin sağlığımız ve refahımız üzerinde oldukça etkili olduğunu söylüyor. Yeni araştırmalar, olumlu duygusal müdahale uygulamalarının ve özellikle sevgi, minnet, affetme, mutluluk ve şükran gibi duyguların, bağışıklık sistemini düzenleyen genlerin aktivitesini artırdığını göstermiştir.
Hayatı anlamlı kılan aktiviteler veya birisi için güzel bir şey yapmak gibi daha anlamlı deneyimlere sahip olduğumuzda, stres tepkimizle ilişkili genler pasif duruma geçer. Bu da daha iyi bir sağlık hali ve daha güçlü bir bağışıklık sistemi demektir. Oysa eğlenceli bir film izlemek ya da daha çok kazanmak gibi daha kısa süreli deneyimler aynı faydaları sağlamıyor.
Bu gerçekten heyecan verici bir bulgudur. Kalp tutarlılığı günlük yaşamlarımızda hepimizin uygulayabileceği bir şeydir. Bu durumun gücü, kalp odaklı nefes almayı birleştirerek minnettarlık, şefkatli ilgi veya umut gibi bilinçli olarak faydalı bir duygusal durum oluşturmasında yatmaktadır.
Sonuç olarak halis bir niyet ve biraz pratikle kendi bedenlerimizi, sağlığımızı ve hayati deneyimlerimizi daha iyiye doğru etkileme kapasitesine sahip olduğumuzu görürüz.