Uzman Psikolog Sibel BORA

Uzman Psikolog Sibel BORA Sunduğum hizmetler: Çocuk-Ergen-Yetişkin Danışmanlığı

Sanıyorum bir ilişkiyi ayakta tutan en temel şeyler sevgi ve güven. Bağlılık, sadakat, yakınlık, özveri, şefkat, cinsell...
29/10/2025

Sanıyorum bir ilişkiyi ayakta tutan en temel şeyler sevgi ve güven. Bağlılık, sadakat, yakınlık, özveri, şefkat, cinsellik, kendin olabilme ve diğer tüm bileşenlerin sevgi ve güven olmadığında tam anlamıyla işlemediğini, bir yerlerde eksik veya aksak kaldığını düşünüyorum. Burada yalnızca karşımızdakine değil, kendimize duyduğumuz sevgi ve güvenden de bahsediyorum. Çünkü kendini sevmeyen birini sevmek ya da kendini sevmeyen biri olarak bir başkasını sevmeye çalışmak işleri çok zorlaştırıyor. Bu yüzden bir ilişkinin temelleri, hem kendimize hem de karşımızdakine duyduğumuz sevgi ve güvenin derinliğiyle güçleniyor.

Birini sevmekle ilgili düşünceleriniz neler bilmiyorum; herkesin buna vereceği yanıt farklıdır elbette. Ama sanırım birini sevmek, onun “varoluşunu” sevmekle ilgili bir mesele, fiziksel, ruhsal ve duygusal varoluşunu… Sevgi belki de o kişinin varoluşunu düşündüğünüzde içinizde yankılanan bütün duyguların toplamıdır. Engin Geçtan da şöyle diyor: “bir insanı sevmek, onun gerçeklerini tanımaya çalışmayı içerir.” Birini gerçekten sevmek, bir insana olduğu haliyle, eksikleriyle, gerçekliğiyle kalbinizi açabilmektir. Birlikte olma hâlinden çok, “birlikte var olabilme” hâlidir. Kendini kaybetmeden, diğerini de değiştirmeye çalışmadan… İki ayrı dünyanın, bir güven alanında yan yana durabilme cesaretidir belki de sevgi. Yani sanırım. :)

#

Bugün, her yıl dünya genelinde kutlanan Ruh Sağlığı Günü. Bugün ruh sağlığının önemini ve bu alana yatırım yapma gerekli...
10/10/2025

Bugün, her yıl dünya genelinde kutlanan Ruh Sağlığı Günü. Bugün ruh sağlığının önemini ve bu alana yatırım yapma gerekliliğini hatırlatan bir gün. Bu yılın teması, ruh sağlığı desteklerine erişim. Günümüzde pek çok insan, psikolojik destek almayı önceliklendirecek durumda bile değil maalesef. Bu yüzden bu desteğin ulaşılabilir olmasını çok önemli buluyorum. Elimden geldiğince her yıl bugünün anlamı doğrultusunda bir kişiye indirimli terapi veriyorum. Bu yıl da özellikle de göçmen bir kişiye (sadece yetişkin) indirimli terapi sağlayabileceğimi duyurmak isterim. Detaylı bilgi için 07375306172 nolu whatsapp hattından ulaşabilirsiniz.
Sevgiler 🍀

Ağırlıklı olarak göçmenlerle çalışan bir psikoterapist olarak fark ediyorum ki, bir göçmeni en çok üzen ve kızdıran şeyl...
09/10/2025

Ağırlıklı olarak göçmenlerle çalışan bir psikoterapist olarak fark ediyorum ki, bir göçmeni en çok üzen ve kızdıran şeylerden biri, ondan saklanan güncel haberler oluyor. Mesela sevdiği biri vefat ediyor veya büyük bir operasyon geçiriyor; bu tarz şeyler göçmen kişiye “üzülmesin” “aklı kalmasın” “uzakta zaten bir de bunu dert etmesin” diye haber verilmiyor. Göçmen kişi tarafından bakılınca bu durum büyük bir güvensizliğe, öfkeye ve hayal kırıklığına yol açıyor.

Diğer yandan kişilerin üzülme haklarının, o cenazede bulunma haklarının, hastanede ameliyat olacak kişiye destek verme haklarının elinden alınması anlamına da geliyor. Göçmenlikte insanlar çoğu zaman yalnızlıktan muzdaripken bir de böyle olayların dışında bırakılmak kişileri daha da yalnız hissettirebiliyor. Kimse camdan bir vazo değil. Herkes insan. İnsan denen canlıda acı çekme ve toparlanabilme becerisi zaten kendiliğinden var. Bu becerimize güvenelim. Çünkü biz kendimizde var olan acı çektikten sonra toparlanabilme becerimize güvenmezsek, karşımızdaki kişilerin de bu becerisine güvenmeyebiliyoruz. İşte o zaman da “sen üzülme diye sana söylemedik” şeklinde bir tablo ortaya çıkıyor. Oysa gurbetteki kişi, üzülmesine rağmen devam edebilir hayatına. Üzülmesine rağmen yanınızda olmak isteyebilir.

Kendisi de bir göçmen olan Rodrigo Diaz-Perez, Hatıralar (Memories) şiirinin dizelerinde şöyle diyor: “Gidebilirsin kardeşim ama ayrılamayacaksın.”
Bu tarz olaylardan göçmeni uzak tutma çabası, sanki zaten ayrılamadığı, zaten aklının kaldığı kişiler ve mekanlardan göçmeni zorla ayırma çabası gibi de okunabilir bir yönüyle.

2 yaşındaki kızım bugün kreşe başladı. Bizim için pek çok duyguyu aynı anda yaşadığımız, unutulmaz bir gün oldu. Türkçe ...
18/09/2025

2 yaşındaki kızım bugün kreşe başladı. Bizim için pek çok duyguyu aynı anda yaşadığımız, unutulmaz bir gün oldu. Türkçe olarak kendini çok iyi ifade edebilse ve her söyleneni anlasa da okulda İngilizce konuşulduğu için acaba ilk günler nasıl olacak diye düşünmeden edemedim. Bir süredir kitaplar okuyarak, üzerine konuşarak, oyunlarla bu sürece hazırlanıyorduk. Ona okulda İngilizce konuşulduğunu da çok önceden anlattım. O günden sonra kendi hayali dilini uydurdu; arada bu dilden konuşuyor, ben de ona eşlik ediyorum. Birlikte saçmalayıp gülüyoruz. Bugün okulda benim İngilizce konuştuğumu görünce o da kendi hayali diline başvurdu. Bu, aslında onun kaygısını yönetme biçimi, kendine bulduğu çok tatlı bir yol.
Birkaç günden beri ona şunu söylüyorum: “Okulda iki dil var, biri İngilizce, biri de oyun dili. Ingilizceyi şimdilik bilmiyorsun, öğreneceksin. Ama oyun dilini çok iyi biliyorsun.”
Yıllarca Türkiye’de okula uyum dönemlerinde pek çok çocuğa ve aileye eşlik ettim. Çocukların okula güzel bir başlangıç yapmaları için çabaladım. Şimdi kendi çocuğumla bu yola çıkarken, bir kez daha çok iyi biliyorum ki bir çocuk nerede, hangi şartlarda okula başlarsa başlasın, yanında taşıdığı en güçlü dil oyun dilidir. Oyun dili, çocukların kalbine dokunan, onları güvenle bağlayan evrensel bir köprü.

Sevgiyle ve sabırla, tüm çocukların ve ailelerin bu süreci kolaylıkla geçirmesini diliyorum. 💐

Hayatta karşımıza çıkan olaylara karşı esnek olabilmek, uyum sağlayabilmek çok kıymetli bir beceri. Esneklikten kastım, ...
10/09/2025

Hayatta karşımıza çıkan olaylara karşı esnek olabilmek, uyum sağlayabilmek çok kıymetli bir beceri. Esneklikten kastım, her şeyin kontrolümüzde olamayacağını kabul edebilmek ve bazen “bu sefer de böyle olsun” diyebilmek.

Ben bunu en çok 2 yaşındaki kızımla yaşarken fark ediyorum. Mesela yere bir şey döküldüğünde “olsun, bazen böyle olabilir” diyorum. Zamanla bu cümlenin onun iç sesi haline geldiğini görüyorum. Geçenlerde otobüsü kaçırdığımızda bana dönüp “olsun anne, bazen böyle olabilir” dedi. O an bir anlığına durdum ve aslında bu basit cümlenin ne kadar büyük bir yaşam becerisi olduğunu hissettim.

Çocuklarımız bizden duyduklarını, bizim olaylara yaklaşımımızı çok dikkatle gözlemliyor ve içselleştiriyorlar. Biz panik olduğumuzda onlar da panikliyor, biz sakin kalabildiğimizde onlar da sakinleşiyor. Bu yüzden anne baba olarak sergilediğimiz tavırlar, onların iç sesini ve gelecekteki esnekliklerini şekillendirmede etkili oluyor.

Evet hayatta her zaman her şey istediğimiz gibi gitmeyebilir ama bazen gerçekten “bazen böyle olabilir” demek ve bununla kalabilmek önemlidir.

Şu an okuduğum “Bedenin Tiyatroları” isimli kitaptaki bu cümleleri çok önemli buluyorum ve burada ne denmek istendiğini ...
03/09/2025

Şu an okuduğum “Bedenin Tiyatroları” isimli kitaptaki bu cümleleri çok önemli buluyorum ve burada ne denmek istendiğini biraz açmak istiyorum: Bebek dünyaya geldiğinde “dış gerçeklik” dediğimiz ilk şey annesidir. Yani bebek için dış dünyanın ilk temsilcisi annedir. Annenin bebeğiyle kurduğu ilişki biçimi tamamen “bilinçli kararlarla” değil, büyük ölçüde kendi çocukluk deneyimleri ve inançları tarafından şekillenir. Yani anne, farkında olmadan kendi çocukluk yaşantılarını bebeğine taşır. Bu nedenle annenin “nasıl bir varlık” olduğu, yani bebeğiyle ilişkisinde gösterdiği tutum, sıcaklık, güven veya kaygı, bebeğin dış dünyayı algılayışını doğrudan etkiler.

👉 Buradaki kritik nokta: Bebek için anneyle ilişki “yalnızca şu anki temas” değildir; aynı zamanda annenin geçmişten getirdiği ve şu an yaşadığı pek çok şeyin çocuğa yansıdığı derin bir süreçtir. Aynı zamanda bebeğin ruhsal dünyasının temellerini belirler.
• Neredeyse aynı derecede önemli olan bir diğer faktör de babanın varlığıdır. Yani sadece anne-bebek bağı değil, annenin babayla kurduğu ilişki biçimi de bebeğin ruhsal gelişiminde belirleyicidir. Çünkü anne kendi ilişkisinde güven, destek ve şefkat görüyorsa, bu duygusal kaynak bebeğe de yansır. Ama anne ilişkide çatışma, yalnızlık, değersizlik hissediyorsa, bu da bebeğe aktarılabilir. “Bir çocuğun 3 ebeveyni vardır: annesi, babası ve anne babası arasındaki ilişki” cümlesi burada da doğrulanmış oluyor. Öte yandan elbette ki babanın bebeğe sunduğu ilişki, şefkat ve yatırım da bebeğin gelişimini güçlü şekilde etkiler.
Şöyle düşünebiliriz: Anne, bebek için bir köprü gibidir. Bu köprü bebeği güvenli bir şekilde dünyaya bağlar. Bebek dış dünyayı ilk kez anne üzerinden tanır. Ama bu köprünün sağlam kalabilmesi için temel direklere ihtiyacı vardır. İşte o temel direkler de annenin babayla olan ilişkisidir. Eğer direkler sağlam ve dengeliyse (anne babadan destek, güven, şefkat görüyorsa), köprü de güçlüdür, anne bebeğe güvenle alan açabilir.

Sonuç olarak, bir bebeğin erken dönemdeki anne-baba ilişkilerinin niteliği, çocuğun ileriki ruhsal ve bedensel sağlığını belirleyen temel yapı taşlarıdır diyebiliriz.

“Allah utandırmasın!” Bizim toplumumuzda yeni evlenenlere, özellikle de kadınlara sıkça söylenen bir temenni. Ama hiç dü...
01/09/2025

“Allah utandırmasın!” Bizim toplumumuzda yeni evlenenlere, özellikle de kadınlara sıkça söylenen bir temenni. Ama hiç düşündük mü, neden “utanmak” üzerinden bir temennide bulunuluyor?

Evlilik bir karardır. Hayatın diğer kararları gibi bazen doğru, bazen yanlış olabilir. İnsan işini değiştirir, şehrini değiştirir, dostlarını değiştirir. Yanlış olduğunu anladığı bir yoldan geri dönebilir. Evlilik de böyle.
Yanlış bir karar verildiğinde dönmek, yeni bir yol seçmek, yeni bir hayat kurmak mümkündür. Bunda utanacak bir şey yoktur. Toplumda hâlâ boşanan kadın “utanç” ile anılırken, erkek için aynı şey geçerli değildir. Toplumun kadına yüklediği yük zaten yeterince ağırken, bir de üzerine “mutsuz da olsan o evlilikte kal, yoksa utancından yerin dibine girersin” şeklinde bir temenni size de kulak tımarlayıcı gelmiyor mu? İlla utanacaksak, özellikle kadınlar üzerinden yürüyen bu söylemlerimizden utanalım. Daha iyi dileklerde bulunmak varken evliliği bir başarı/ başarısızlık ya da ayıp/utanç eksenine sıkıştırdığımız için utanalım.

Her istediği yapılarak büyümüş. Ama şimdi bir yetişkin olarak kendini sevmiyor, kendini değersiz görüyor, kimsenin onu s...
29/08/2025

Her istediği yapılarak büyümüş. Ama şimdi bir yetişkin olarak kendini sevmiyor, kendini değersiz görüyor, kimsenin onu sevebileceğine inanmıyor. Halbuki anne babası üzerine titremişti, her istediğini yapmıştı. Neden böyle oldu?

Her zaman dengenin öneminden bahsediyoruz ya, işte o denge bozulduğunda çeşitli sıkıntılar ortaya çıkıyor. Bir çocuğun, her istediğinin yapılmasına değil sınırlara ihtiyacı vardır. Sınır konulduğunda hissettiği öfkeyle, üzüntüyle kalabilen ebeveynler görmeye ihtiyacı vardır. Bu duyguları hissettiği halde yine de sevilebilir ve değerli olduğunu deneyimlemeye ihtiyacı vardır.

Çünkü çocuk, sadece “istediğim oluyorsa seviliyorum” inancıyla büyüdüğünde, ileride kendi değerini de buna bağlamaya başlar. Yetişkin olduğunda kurduğu ilişkilerde de anne babasının ona davrandığı gibi davranılmasını ister; yani her dediğinin yapılmasını. Sözünden hiç çıkmayan bir sevgili, her istediğini yapan arkadaşlar… Farklı tepkilerle ve sınırlarla karşılaşmadığı için repertuarı gelişmez, kendini sürekli öfke içinde bulur. Başkaları tarafından sevildiğinin tek onayı, sözünden çıkılmaması olur.

Oysa sağlıklı sevgi, sadece onaylandığında ya da istediği olduğunda değil; öfke, hayal kırıklığı, sınır ve “hayır” karşısında da varlığını sürdüren sevgidir. Çocuğa bunu gösterebilen ebeveynler, onun hem kendini değerli hissetmesini hem de gelecekte daha gerçekçi ve doyumlu ilişkiler kurabilmesini sağlar.

2 yaşındaki kızım birkaç gündür durup durup bana bu soruyu soruyor. “Sence insanlar iyi mi anne?” Ben “Evet kızım, insan...
19/08/2025

2 yaşındaki kızım birkaç gündür durup durup bana bu soruyu soruyor. “Sence insanlar iyi mi anne?”
Ben “Evet kızım, insanlar iyi” dediğimde ise hemen ekliyor: “Ama yere çöp atıyorlar… kötü insanlar.”

Aslında bu küçük diyalog, çocukların dünyayı nasıl gördüğünü çok güzel özetliyor.Çocuklar 2–3 yaş döneminde “iyi–kötü” gibi kavramları çok keskin ayırır. Onlar için davranış ile kişi arasında fark yoktur: Yere çöp atan = kötü insan Oyuncağını paylaşan = iyi insan olarak kodlanır zihinlerinde. Biz yetişkinler için gri alanlar vardır ama onlar için dünya siyah ve beyazdır. İşte tam da bu noktada onlara davranış ile insanı ayırmayı öğretmek çok önemlidir. Ben kızıma şöyle cevap verdim: “İnsanlar genelde iyidir ama bazen yanlış şeyler yapabilirler. Yere çöp atmak kötü bir davranış, ama o kişinin tamamen kötü olduğu anlamına gelmez.”

Böylece hem güven duygusunu korumayı (insanlar iyi) hem de doğru-yanlış ayrımını öğretmeyi amaçladım. Şemalar dediğimiz kökleşmiş inanışlar bu yaşlarda oluşmaya başlıyor. Şema, bireyin kendisi, diğerleri ve dünya hakkında oluşturduğu temel inanç ve kalıplardır. Erken çocuklukta deneyimler üzerinden gelişir ve ileride kişiliğin, ilişkilerin ve güven duygusunun temelini oluşturur. Çocuklar aslında biz fark etmesek de çoğu zaman güvende miyim, dünya güvenilir bir yer mi, insanlar iyi mi güvenilir mi, ben sevilebilir biri miyim sorularına cevap ararlar. 2 yaşındaki bir çocuk için bu dönemde kritik şemalar:
•Güven – güvensizlik: “İnsanlar bana zarar verir mi, yoksa bana iyi mi davranır?”
•İyilik – kötülük: “Çevremdekiler iyi insanlar mı, yoksa kötü mü?”
•Kontrol: “Dünyada kurallar var mı, insanlar doğru olanı yapıyor mu?”

Kızımın örneğinde olduğu gibi, yere çöp atan birini gördüğünde zihnindeki şema hemen işlemeye başlıyor: “Annem bana ‘insanlar iyi’ dedi ama ben yanlış bir davranış gördüm.” Sonra da bu çelişkiyi anlamlandırmaya çalışıyor.Biz ebeveynler bu noktada devreye giriyoruz.Onun zihninde “insanlar kötüdür” şeması yerleşmesin diye,davranış ile kişiyi ayırmasını öğretiyoruz: “İnsanlar iyidir ama bazen yanlış şeyler yaparlar.” Devamı yorumda: 👇

“Terapist bana ne diyecek ki?”“Benim sorunlarımı o nasıl çözecek ki?”“Bana bilmediğim ne diyebilir ki?”Bu cümleleri çok ...
05/08/2025

“Terapist bana ne diyecek ki?”
“Benim sorunlarımı o nasıl çözecek ki?”
“Bana bilmediğim ne diyebilir ki?”
Bu cümleleri çok sık duyuyorum. Çünkü gerçek bir terapi deneyimi yaşamamış insanlar, terapinin ne olduğuna dair zihinlerinde kurguladıkları yanlış inançlara ya da televizyonda gördükleri sahnelere inanıyor. Psikolog olarak sosyal medyadaki en önemli görevlerimizden birinin, psikolojiyi ve terapinin ne olduğunu doğru anlatmak olduğuna inanıyorum. Bu sorumluluğun bilinciyle daha önce pek çok paylaşım yaptım, ama bazı şeyleri hatırlatmakta fayda var.

Terapi en başta, “ben nasıl ben oldum” diye merak eden birinin, kendini anlama gayretiyle yola çıkmasıdır. Bu yolculukta terapist bir yol eşlikçisidir.

Bu yol bazen danışanın çocukluğuna uzanır. Bazen en derindeki yaralara dokunur. Beraber o yolları geçer, anlamaya çalışırız. Sonra yeniden bugüne geliriz ve “Ne oldu da bugün böyle hissediyorum, böyle davranıyorum?” sorularına cevap ararız. Yolculuk bazen yorucu olabilir, bazen hiç bitmeyecekmiş gibi gelebilir.
Ama her adım, kişiyi dönüştürür. Hiç kimse bu yola çıkmadan önceki kişi değildir artık. Yol boyunca geçilen durakları, karşılaşılan zorlukları bazen konuşarak, bazen susarak, bazen anlamaya çalışarak ilerleriz beraber. Sabır, devamlılık, merak, istek bu yolculuğun yakıtıdır. Tüm bunlar olurken en önemlisi, kişi gerçekten dinlenildiğini, yalnız olmadığını, yargılanmadığını hisseder. Terapist kişide mucizeler yaratmayı vaad etmez elbette. Kişinin içinde zaten var olan gücü, potansiyeli, iyileşme yolunu bulması için eşlik eder. Ve bir gün kişi, aradığı mucizenin aslında ta kendisi olduğunu fark eder.

Şimdi sorum terapiye gidenlere: Terapiye hiç gitmemiş birine terapinin ne olduğunu siz nasıl anlatırdınız? Ne söylemek isterdiniz bu kişilere?

Sevgiyle 💐

Address

London

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Uzman Psikolog Sibel BORA posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Contact The Practice

Send a message to Uzman Psikolog Sibel BORA:

Share

Share on Facebook Share on Twitter Share on LinkedIn
Share on Pinterest Share on Reddit Share via Email
Share on WhatsApp Share on Instagram Share on Telegram

Category