Uzman Psikolog Tuba Akdağ

Uzman Psikolog Tuba Akdağ Çocuk ve Ergen Psikolojisi
Oyun Terapisi
Bireysel Psikoterapi
Kişilik, Zeka ve Gelişim Testleri

Kıskançlık belli bir seviyede normaldir; insan sevdiğini kaybetmek istemez.Ama bazen bu duygu fazla yoğunlaşır, mantığı ...
04/11/2025

Kıskançlık belli bir seviyede normaldir; insan sevdiğini kaybetmek istemez.
Ama bazen bu duygu fazla yoğunlaşır, mantığı gölgeler ve ilişkiye zarar vermeye başlar.

⚠️ İşte bu noktada geçmişte yaşanan travmalar devreye girer.
🧠 Geçmiş deneyimlerin kıskançlığa etkisi:
🏚️ Terk edilme deneyimi: Çocukken ya da önceki ilişkilerde ani ayrılıklar yaşamak.
🌫️ Güvensiz bağlanma: Sevgi ve ilginin tutarsız verilmesi.
📉 Aldatılma veya aşağılanma: Güvenin temelinden sarsılması.
👥 Kıyaslanma: Sürekli başka kişilerle karşılaştırılıp değersiz hissetmek.

💬 Bu nedenle kişi, günümüzdeki partnerine değil; geçmişte ona zarar veren kişiye karşı tepkiler verir.
O anki kıskançlık, aslında bugünün değil, geçmişin gölgesidir.

Bazı insanlar duygularını kolayca dile getiremez.Bu durum, partnerin ilgisiz olduğu anlamına gelmeyebilir; ancak iletişi...
24/10/2025

Bazı insanlar duygularını kolayca dile getiremez.
Bu durum, partnerin ilgisiz olduğu anlamına gelmeyebilir; ancak iletişim eksikliği zamanla yanlış anlamalara sebep olur.

💡 İfade eksikliğinin ilişkiye etkileri:
🌀 Yanlış yorumlama: Karşı taraf ilgisiz veya umursamaz sanılabilir.
🪨 Duygu birikmesi: Dile getirilmeyen hisler içte birikir, patlama noktasına gelir.
🔍 Yakınlık azalması: İletişimsizlik duygusal bağın zayıflamasına yol açar.
🧠 Tahmin yorgunluğu: Partner sürekli “Acaba ne hissediyor?” diye düşünmekten yorulur.

📌 Çözüm için “Duygularını ifade et” demek yetmez; güvenli ve yargılamayan bir iletişim ortamı oluşturmak gerekir.
Bazen bu, terapide öğrenilebilen bir beceridir.

🔄 Bazı çiftler aynı kavgayı defalarca yaşar. Konu hep değişir ama duygular benzer kalır: kırgınlık, öfke, anlaşılmama…🧠 ...
17/10/2025

🔄 Bazı çiftler aynı kavgayı defalarca yaşar. Konu hep değişir ama duygular benzer kalır: kırgınlık, öfke, anlaşılmama…
🧠 Bunun sebebi çoğu zaman “konunun” çözülmemesi değil, temel duygunun hiç görülmemesidir.

💡 Çatışmaların tekrar etme sebepleri:
🧩 Temel ihtiyaçların karşılanmaması: Sevgi, onay, güven gibi duygusal ihtiyaçların eksikliği.
⏳ Geçmişten gelen yaralar: Önceki ilişkiler veya aile içi deneyimlerin tetiklemesi.
🌀 İletişim eksikliği: Konuşmak yerine suçlama ya da tamamen susma.
♻️ Davranış döngüleri: Hep aynı tepkiyi verip farklı sonuç beklemek.
🧱 Savunma mekanizmaları: Kaçınmak, inat etmek, duygusal kapanma.

📌 Çözüm için, yüzeydeki sözlere değil, bu sözlerin altındaki duyguya odaklanmak gerekir.
Örneğin “Sen bana bağırdın!” cümlesinin altında belki de “Değer verilmediğimi hissettim” duygusu yatıyor olabilir.

🧠 Bir ilişkide en sık duyulan cümlelerden biri: “Beni anlamıyorsun”Bu cümlenin kökeninde çoğu zaman sadece anlaşılmamak ...
03/10/2025

🧠 Bir ilişkide en sık duyulan cümlelerden biri: “Beni anlamıyorsun”
Bu cümlenin kökeninde çoğu zaman sadece anlaşılmamak değil, görülmemek ve değerinin bilinmemesi hissi vardır.
💡 İnsan ilişkilerinde “anlaşılmak” demek, sadece söylenen sözleri duymak değil, o sözlerin arkasındaki duyguyu fark etmektir.

Yani partneriniz size “Beni anlamıyorsun” dediğinde aslında şunları hissetmiş olabilir:
💔 Yalnızlık: Duygularının tek başına yaşandığını hissetmek.
😓 Çaresizlik: Kendini ifade etse bile karşıya geçmediğine inanmak.
🕰️ İhmal edilmişlik: Öncelik verilmediğini düşünmek.
🎭 Yanlış anlaşılma korkusu: Söylediklerinin farklı yorumlanması.
🛡️ Savunma isteği: Eleştiri veya suçlama karşısında kendini koruma.
📌 Bu durumda yapılabilecek en iyi şey, aktif dinlemeyi devreye sokmaktır.

Göz teması kurmak, tekrar sorular sormak, “Seni duyuyorum, böyle hissetmen zor olmalı” gibi empatik yanıtlar vermek büyük fark yaratır.

“Sevilmek için kendinden vazgeçmek” kavramı, sıklıkla karıştırılan ama çok zararlı bir durumdur. Çünkü gerçek sevgi, koş...
12/09/2025

“Sevilmek için kendinden vazgeçmek” kavramı, sıklıkla karıştırılan ama çok zararlı bir durumdur. Çünkü gerçek sevgi, koşulsuz kabulü ve benliğin bütünlüğünü kapsar.

🧠 Bağlanma kuramı ve Şema terapide, kendini feda eden kişiler “bağımlı” ya da “kendini feda eden” şemalarla ilişkilendirilir. Bu kişiler, sevgi karşılığında kendi sınırlarını yitirir.

⚠️ Bu durum, kişisel bütünlüğü ve psikolojik sağlığı tehdit eder. Sevilmek için değişmek, gerçek benliği inkar etmek anlamına gelir.

📚 Carl Rogers’ın insancıl psikolojisinde “koşulsuz olumlama” kavramı vardır. Gerçek sevgi, kişinin olduğu gibi kabul edilmesidir; değişim, zorlamayla değil, içsel gelişimle olur.

🛑 Eğer sevgi “kendin olmana izin vermek” değil de “kendini saklamak” içinse, bu sevgi değil, bağımlılıktır.

💡 Bilişsel terapide, bu kalıp “kendi değerini başkalarının onayına bağlamak” olarak görülür ve değiştirilmesi gereken bir inançtır.

📜 “Kendini bulamazsan, dünyayı asla tam anlamazsın.” Sevgi, önce kendini tanımaktan geçer.

🌟 Sevgi; kendin olman, sınırlarını çizmen ve kendine değer vermendir. Vazgeçmek değil, bütünleşmektir.

Ayrılık acısı, yüzeyde yaşanan duygusal bir sarsıntıdan çok daha derindir. Psikolojide buna “bağlanma yarası” denir ve k...
05/09/2025

Ayrılık acısı, yüzeyde yaşanan duygusal bir sarsıntıdan çok daha derindir. Psikolojide buna “bağlanma yarası” denir ve kökeni erken çocukluk deneyimlerine dayanır.

👶 Bağlanma Kuramı der ki; çocuklukta gelişen bağlanma örüntüleri yetişkin ilişkilerini belirler. Güvenli bağlanamayan bireyler, ayrılıkları travmatik yaşarlar çünkü yaraları tazelenir.

🔄 Bağlanma yarası, beynin duygusal merkezlerinde izler bırakır ve sosyal ilişkilerde tekrar eden korku, kayıp ve reddedilme endişelerine dönüşür.

🧠 Nörobilim araştırmaları, bu yaraların beynin limbik sisteminde uzun süreli stres tepkilerine neden olduğunu gösterir. Bu da duygusal ağrının fiziksel acıya yakın deneyimlenmesine yol açar.

🎭 Psikodinamik açıdan bakıldığında, ayrılık acısı geçmişteki terk edilme deneyimleriyle tetiklenen bir travma yeniden canlanmasıdır.

🧩 Bağlanma yarasını iyileştirmek, sadece zamanı geçirmekle olmaz; güvenli ilişkiler, terapi ve öz-farkındalık gerektirir.

📜 Virginia Woolf’un dediği gibi: “Aşk, bağlanmanın değil, özgürlüğün adıdır.” Bağlanma yarasıysa özgürlükten çok korku taşır.

🌟 İyileşmenin anahtarı, yarayı fark etmek ve kendine şefkat göstermektir.

🕊️ “Affetmek büyüklüktür” derler; peki ya affetmek kendini yok etmekse? Affetmek, karşımızdakine değil, çoğu zaman kendi...
29/08/2025

🕊️ “Affetmek büyüklüktür” derler; peki ya affetmek kendini yok etmekse? Affetmek, karşımızdakine değil, çoğu zaman kendimize özgürlük verir. Ama sürekli ve zorunlu hale gelince ruh sağlığımızı tüketir.

🛡️ Psikodinamik psikolojiye göre affetmek bazen bir savunma mekanizmasıdır. Kişi, çatışmayı bastırmak ve iç huzuru sağlamak için acıyı görmezden gelir.

⛔ Ancak bu bastırma, duygusal yükü azaltmak yerine zamanla ağırlaştırabilir; affetmeyi zorunlu kılmak travmanın içselleştirilmesine yol açar.

📚 Bilişsel-Davranışçı terapilerde affetme, kişisel sınırlar ve kendini koruma ile dengelenmelidir. Affetmek, suçu veya zarar veren davranışı kabul etmek değildir; sadece kendimizi esaret altından kurtarmaktır.

🧠 Travma sonrası iyileşmede ise “sağlıklı affetme” kavramı öne çıkar; bu, duyguları tanıma, öfkeyi ifade etme ve sınır koyma sürecini kapsar.

🌿 Kendi sınırlarını korumadan yapılan affetmeler, kişinin özsaygısını zedeler ve toksik ilişkilerin sürmesine izin verir. Bu da ruh sağlığının tükenmesine neden olur.

📜 Nietzsche’nin dediği gibi: “Kendini affetmeyen, başkalarını affetmeyecektir.” Öncelikle kendi sınırlarını ve duygularını önemsemen gerekir.

🌟 Sonuç olarak, affetmek bir görev değil, bilinçli ve dengeli bir tercih olmalıdır. Kendini korumak her zaman hakkındır.

🧠 İç sesimiz, çoğu zaman çocuklukta aldığımız eleştirilerin yankısıdır. O zaman duyduğumuz “Sen yetersizsin!”, “Bunu yap...
22/08/2025

🧠 İç sesimiz, çoğu zaman çocuklukta aldığımız eleştirilerin yankısıdır. O zaman duyduğumuz “Sen yetersizsin!”, “Bunu yapamazsın!” cümleleri yıllar sonra zihnimizde tekrar eder.

📚 Şema terapi alanında bu olgu “iç eleştirmen” olarak tanımlanır. Bu ses, öz değeri zedeleyen, kişiyi küçümseyen, acımasız bir yorumcudur.

🎭 Psikanalizde de “süper ego” terimi, içselleştirilmiş ebeveyn seslerini ifade eder. Bazen bu ses destekleyici olurken, bazen de aşırı eleştirel ve yıkıcıdır.

🛑 Bu olumsuz iç ses, özgüvenin düşmesine, kaygı ve depresyon belirtilerinin artmasına neden olabilir. Özellikle mükemmeliyetçilik ve kendini suçlama davranışlarını tetikler.

💡 Terapide bu sesle başa çıkmak için önce onu tanımak, ardından daha şefkatli ve gerçekçi iç diyaloglar geliştirmek gerekir. Bilişsel terapide “düşünce durdurma” ve “alternatif düşünceler” gibi teknikler faydalıdır.

🌿 Mindfulness ve Öz-şefkat pratikleri, kişinin kendisine daha nazik davranmasını sağlar, bu da iç sesin yumuşamasına yardımcı olur.

📜 Virginia Woolf’un sözleriyle: “Kendine iyi davran, çünkü hayatın boyu seninle kalacak tek dost sensin.”

🌟 İç sesin senin gerçekliğin değil, geçmişin bir yansımasıdır. Onu dönüştürmek senin elinde!

🧩 “Ben yeterli değilim” inancı, birçok insanın kendisiyle kurduğu en derin ve sarsıcı ilişki olabilir. Bu düşünce, hayat...
15/08/2025

🧩 “Ben yeterli değilim” inancı, birçok insanın kendisiyle kurduğu en derin ve sarsıcı ilişki olabilir. Bu düşünce, hayatın pek çok alanını gölgeleyecek kadar güçlüdür.

👶 Çocukluk dönemi, bu inancın temelinin atıldığı yerdir. Eleştirici ebeveynler, ilgisiz ortamlar ya da aşırı yüksek beklentiler, çocuğun özsaygısını zedeler.

🧠 Bilişsel terapide bu inanç “şema” olarak tanımlanır; yani kişinin kendini olumsuz algılamasına yol açan, kalıcı zihinsel yapılar.

📉 “Yeterli değilim” şeması, başarısızlık korkusu, sosyal çekingenlik ve ilişki sorunlarına zemin hazırlar. Kişi kendini sık sık sabote eder çünkü kendine güvensizdir.

💡 Albert Bandura’nın öz-yeterlik teorisi, bu inancın kırılmasında kritik öneme sahiptir. Bireyin kendi kapasitesine dair inancı arttıkça, “yeterli değilim” düşüncesi dönüşür.

🧘‍♀️ Terapide, şematik inançları değiştirmek için bilişsel yeniden yapılandırma ve deneyimsel yöntemler kullanılır. Ayrıca öz-şefkat geliştirilerek kendine karşı daha nazik olunması sağlanır.

📜 Carl Rogers der ki, “Kendi değerimizi kabul ettiğimizde, başkalarının da bizi kabul etmesine ihtiyacımız azalır.” Bu, özgürleşmenin anahtarıdır.

🌟 Özetle; “ben yeterli değilim” inancı öğrenilmiş bir yalandır ve terapiyle gerçeğin yerini alabilir.

Hissedememek bazen ruhun donması gibidir. Etrafında neler olup bittiğini anlıyor ama içinde hiçbir şey kıpırdamıyor gibi...
08/08/2025

Hissedememek bazen ruhun donması gibidir. Etrafında neler olup bittiğini anlıyor ama içinde hiçbir şey kıpırdamıyor gibi… Bu durum “duyarsızlaşma” ya da “duygusal körlük” olarak da adlandırılır.

🛡️ Psikodinamik yaklaşımda bu, bir savunma mekanizmasıdır. Freud’un geliştirdiği “bastırma” savunması, kişinin yaşadığı yoğun travmalar, acılar karşısında duygularını bilinçdışına itmesini açıklar.

🌫️ Bu durum özellikle kronik stres ve travma yaşayan bireylerde görülür. Beden ve zihin kendini korumak için bazı hisleri kapatır, böylece acıyı bir nebze azaltır.

📚 Travma teorisi bağlamında Judith Herman’ın çalışmaları bu hissedememe halini “dissosiasyon” kavramıyla ele alır. Kişi kendini ve çevresini gerçek anlamda hissetmekten uzaklaşır; bazen dünyadan adeta “kopar”.

🔄 Bu döngü ise uzun vadede içsel boşluk, anlam kaybı ve depresyon riskini artırır. Çünkü hissedebilmek, insanın kendini ve çevresini anlamasının temelidir.

🧠 Nörobilim araştırmaları gösteriyor ki, kronik travma yaşayanlarda beyin bölgeleri (amigdala, prefrontal korteks) arasında bağlantı bozulabilir; bu da duygusal tepki vermeyi zorlaştırır.

🌱 İyileşme sürecinde, güvenli ilişkiler ve terapi ortamları bu “donmuş” hislerin çözülmesine zemin hazırlar. Duygu odaklı terapi (EFT) ve EMDR gibi yaklaşımlar bu konuda umut verir.

🌟 Sonuç olarak; hissetmemenin altında yatan sebep çoğu zaman korunma içgüdüsüdür. Ama hayatın tam anlamıyla yaşanması için o duvarları yıkmak gerekir.


⚙️ "Durursam düşerim..." Modern çağın gizli sloganı bu olabilir mi? Çünkü çoğumuz üretmeden, çalışmadan, koşturmadan ‘de...
28/07/2025

⚙️ "Durursam düşerim..." Modern çağın gizli sloganı bu olabilir mi? Çünkü çoğumuz üretmeden, çalışmadan, koşturmadan ‘değerli’ hissedemiyoruz.

🔍 Bu durum Psikanaliz’de 'hiper-kompansasyon' (aşırı telafi) savunma mekanizmasıyla açıklanır. Kişi, içsel yetersizlik duygusunu aşırı başarıyla örtmeye çalışır.

💼 Kapitalist kültürde değer üretimle ölçülür: “Ne iş yapıyorsun?” sorusu kim olduğumuzun yerine geçer. Marx’a göre birey, üretim ilişkilerinin bir dişlisi haline gelmiştir.

⚠️ Ama bu döngü ‘Fonksiyonel Tükenmişlik Sendromu’ riskini doğurur. Kişi tükenirken hâlâ “daha fazla yapmalıyım” diye düşünür.

📚 Bilişsel Terapilerde bu durum “koşullu öz-değer” kavramıyla açıklanır. Kişi "İş yapmazsam değersizim" inancıyla yaşar.

🌱 Oysa gerçek değer, varoluşsal temellidir. Sartre’ın dediği gibi: "İnsan, sadece olduğu için anlam taşır."

💡 Mindfulness terapileri burada devreye girer: “Yapmak” değil, “olmak” hali… Anda durabilmek, üretmeden de var olduğunu hissedebilmek.

🎈 Üretmek güzeldir ama zorunluluk değil, seçim olmalıdır. Üretmek için değil, yaşamak için varız.

🌟 Bazen durmak, ilerlemenin en derin biçimidir.

Address

74192
Adana

Opening Hours

Monday 09:00 - 19:00
Tuesday 09:00 - 19:00
Wednesday 09:00 - 19:00
Thursday 09:00 - 19:00
Friday 09:00 - 19:00
Saturday 09:00 - 19:00

Telephone

+903229998566

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Uzman Psikolog Tuba Akdağ posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Share

Share on Facebook Share on Twitter Share on LinkedIn
Share on Pinterest Share on Reddit Share via Email
Share on WhatsApp Share on Instagram Share on Telegram