14/11/2025
Şimdi… bir an dur.
Kalbine sor:
Hangi hikâyenin içinde yaşıyorsun?
Süslü yalanın gürültüsünde mi…
Yoksa sessiz gerçeğin saf ışığında mı?
Gerçek ve Yalanın Hikâyesi
Bir gün Gerçek ile Yalan su kenarında karşılaşmışlar.
Yalan gülümseyerek:
“Bak,” demiş, “ben süslüyüm, kolayım, herkesin hoşuna giderim.
Sen ise çıplaksın… zahmetlisin… kim seni ister?”
Gerçek sessizce suya bakmış:
“Evet,” demiş, “çıplak ve zahmetliyim.
Ama kalbi özgür bırakırım.
Sen ise önce okşar, sonra yaralarsın.”
Sonra Yalan, Gerçek’in elbisesini çalmış
ve o günden beri insanlığın içine “Gerçeğin kıyafetleriyle” karışmış.
İnsanlar çoğu zaman süslü olduğu için Yalanı,
çıplak olduğu için Gerçeği reddetmiş.
Ama bilmezler ki:
Gerçek çıplak bile olsa arındırır.
Yalan süslü bile olsa zehir taşır.
Psikolojik olarak yalan, zihnin kısa vadeli konforudur;
gerçek ise uzun vadeli iyileştiricidir.
Yalan bizi o an korur gibi görünür,
ama sonra en derin yarayı açar.
Gerçek ise önce yakar, sonra şifa verir.
Tasavvufta yalan, nefsin oyunudur;
gerçek ise Hakikat’in sesidir.
Yalan dünyevi bir sis,
Gerçek ise kalbin gözünü açan bir ışıktır.
Sosyolojik olarak bir toplumda yalan çoğalınca güven çöker,
ilişkiler yüzeyselleşir, insanlar birbirine yabancılaşır.
Gerçek çoğalınca ise dayanışma büyür, bağlar derinleşir, huzur artar.