13/11/2025
İnsan zihni, anlam arayan bir organdır.
Nöropsikolojide buna “pattern-seeking mind” denir:
Zihin, boşluklara anlam, belirsizliğe hikâye, sıradan olana kutsiyet yükler.
Çünkü insan beyninin en temel ihtiyacı güven ve anlamdır.
Ve bazen…
Bir duyguyu, bir insanı, bir ilişkiyi bu anlam boşluğunu dolduracak kadar büyütürüz.
O artık “kişi” olmaktan çıkar, “kutsal bir figüre” dönüşür.
Psikolojide buna:
🧠 İdealleştirme, bağımlı bağlanma ve yansıtmalı büyütme denir.
Kişi, kendi içindeki eksikliği karşısındakine yansıtır.
Sonra da kendi yarattığı Tanrı’ya inanır.
Sosyolojik olarak aynı mekanizma toplumlarda da görülür:
🔎 Kitleler, güven duygusu için liderleri “ilahi” bir değere yükseltir.
🔎 Aşklar, ilişkiler, idealler toplumsal mitlere dönüşür.
🔎 İnsanlar gerçeğe değil, kendi kurguladıkları figüre bağlanır.
Tasavvufta bunun adı açıktır:
🕯️ “Nefs put yapar, kalp ona secde eder.”
Gerçek aşk ilahi bir kaynakta doğarken, nefsin ürettiği aşk yanılsaması kişiyi tüketir.
Bu yüzden tasavvuf sürekli uyarır:
“Aşka değil, aşkın sahibine yönel.”
Çünkü insan bazen hiç var olmayan bir Tanrı’ya—
yani kendi yarattığı bir imgeye, bir role, bir hayale inanır.
Bilim der ki:
⚡ Dopamin, belirsiz ilişkilerde yükselir.
⚡ Oksitosin, bağlanmayı güçlendirir.
⚡ Beyin, ulaşılamayana kutsallık atfetmeye daha yatkındır.
Tasavvuf der ki:
🌙 “Mecazi aşk çökerse, hakiki aşk doğar.”
Psikoloji der ki:
🧩 “İnsan çoğu zaman sevileni değil, kendi içindeki boşluğu sever.”
Sosyoloji der ki:
🌍 “İnanç, bazen tanrıya değil, insanın kendi hikâyesine yönelir.”
Ve geriye şu hakikat kalır:
Bazen aşk dediğin sadece zihnin yazdığı bir dualedir.
Tanrı sandığın ise kendi yalnızlığının yankısıdır.
Ama fark etmek, bir kapı açar:
Gerçekten var olanla, hiç var olmamış olanı ayırma kapısı…
Kalbin sahteyi bırakıp hakikiye döndüğü kapı…
Unutma:
🕊️ Aşk yanılgıyı yıkar, hakikat yeniden kurar.
— Yrd. Doç. Dr. Sevilay Zorlu
Psikiyatrist & Psikoterapist