İstanbul Çift Terapisti

İstanbul Çift Terapisti Çift Terapisi- Aile Terapisi-Bireysel Danışmanlık-Online Terapi

Yetersizlik duygusu, çoğu zaman kişinin kendi deneyimlerinden çok başkasının gözünden kendini görmesine dayanır.Bir “iç ...
14/11/2025

Yetersizlik duygusu, çoğu zaman kişinin kendi deneyimlerinden çok başkasının gözünden kendini görmesine dayanır.
Bir “iç gözlem” yaptığında fark edebilirsin: bu duygunun ses tonu senin gibi mi, yoksa geçmişte sana yönelik söylemlerden mi geliyor?

🔍 Psikolojik mekanizması şu şekilde özetlenebilir:

Çocukluk deneyimleri: Sürekli eleştirilen, başarısının takdir edilmediği kişiler, kendi değerini başkalarının ölçüsüne göre şekillendirebilir.
Sosyal karşılaştırma: Kendini, farklı yaşantı ve koşullara sahip kişilerle aynı terazide tartmak, doğal olarak yetmezlik hissini büyütür.
Özgüven – özdeğer karışıklığı: Özgüven (yapabilme becerisi) ile özdeğer (varoluş değeri) birbirine karıştığında, başarısızlık = değersizlik gibi algılanmaya başlar.

🧩 Hayata etkisi

Sürekli onay aramak
Başarıdan tat alamamak
Kendini sabote eden geciktirme (prokrastinasyon)
İlişkilerde kendi ihtiyaçlarını ifade edememek

🌿 Dönüştürme yolları ise;
Kendi hikâyeni “ben dili” ile yeniden anlatmak
Başkalarının bakış açısını fark edip ayırmak: “Bu bana ait mi, bana söylenen mi?”
Küçük ilerlemeleri not almak: Süreç odaklı düşünmek
Terapide, iç eleştirmeni tanıyıp yeni bir iç ses geliştirmek

Yetersizlik hissi, çoğu zaman senin gerçek potansiyelinle değil, geçmişte yüklenmiş kalıplarla ilgilidir. Hikâyenin yönetmenini yeniden seçebilirsin.

Başkaları için çok şey yapmak toplumda değerli bulunur. Ancak aşırı fedakârlık adı verilen durum, kendi ihtiyaçlarını sü...
07/11/2025

Başkaları için çok şey yapmak toplumda değerli bulunur. Ancak aşırı fedakârlık adı verilen durum, kendi ihtiyaçlarını sürekli geri plana atmaktır.
Bu haliyle, zamanla tükenmişlik, kırgınlık ve değersizlik duygusu yaratabilir.

💡 Neden ortaya çıkar?

Çocuklukta “değerli olmak için vermek gerekir” inancının yerleşmesi
Onay bağımlılığı: başkalarının memnuniyetini kendi değer ölçütü olarak görmek
Reddedilme korkusu: “Hayır dersem sevgilerini kaybederim” düşüncesi

📌 Sağlıklı fedakârlık vs. aşırı fedakârlık:
Sağlıklı: Karşılıklı, dengeli ve isteyerek yapılır.
Aşırı: Tek taraflı, sınırları ihlal edecek şekilde ve karşılık beklentisi ile yapılır.

📍 İlişkilerde etkisi:
Zamanla karşı tarafın sürekli talep eder hale gelmesi
Kendi ihtiyaçların görmezden gelinmesi
İçten içe kırgınlık ve öfke birikmesi

🎯 Sevilme isteği insani bir ihtiyaçtır, fakat sınırları korumadan yapılan fedakârlık sevgi değil, kendinden vazgeçme biçimi olabilir.
Kendi ihtiyaçlarını korumak, sağlıklı bağların temelidir.

Reddedilme korkusu, insan doğasında var olan en temel duygusal güvensizliklerden biridir.Yakın ilişkilerde bu korkunun d...
04/11/2025

Reddedilme korkusu, insan doğasında var olan en temel duygusal güvensizliklerden biridir.
Yakın ilişkilerde bu korkunun daha güçlü hissedilmesinin nedeni, psikolojik “açıklık” halidir:
Yakın bağ kurduğumuz kişilerle daha savunmasız, daha dürüst, daha görünür oluruz. Bu da reddedilme ihtimalini daha tehdit edici hissettirir.

💡Yakın bağlar, geçmişte yaşanan reddedilme veya değersizleşme deneyimlerini tetikleyebilir.
Beyin “duygusal hafıza” ile çalışır: geçmişte yaşanmış benzer bir durum, bugünkü ilişkiyi aynı risk altında gibi algılar.
Bu, bağlanma stilimizle de ilgilidir: Kaygılı bağlanma stiline sahip kişiler, reddedilmeye daha hassastır.

📌 İlişkideki yansımaları:
Partnerden daha fazla ilgi ve onay beklemek
Sessizleşerek veya geri çekilerek “reddedilme riskini” kontrol altına alma
Reddedilme ihtimali yüksek gördüğünde yeni ilişkilere girmekten kaçınma

🎯 Sonuç:
Reddedilme korkusu, bağların kopmasını önlemek için geliştirilmiş bir “koruma mekanizması” gibi görünse de genellikle yakınlığı azaltır.
Farkında olarak bu duyguyu anlamak, hem kendimizle hem karşımızdakiyle sağlıklı bağ kurmamızı sağlar.

Bazı ilişkilerde duygular o kadar yoğun yaşanır ki sevgi ile duygusal bağımlılık arasındaki ince çizgi zamanla kaybolur....
28/10/2025

Bazı ilişkilerde duygular o kadar yoğun yaşanır ki sevgi ile duygusal bağımlılık arasındaki ince çizgi zamanla kaybolur.
İlk başta “Onsuz yapamam” cümlesi romantik bir sevgi ifadesi gibi gelebilir.
Oysa bu ifade, çoğu zaman duygusal bağımlılığın bir göstergesidir.

📌 Sevgi – Bağımlılık Ayrımı

Sağlıklı sevgi:

İki tarafın kendi kimliğini, değerlerini, yaşam alanını korumasına izin verir.
Partnerine ihtiyaç duymak, karşılıklı yakınlık ve destek anlamına gelir.
Ayrı zamanlarda da hayatın devam edebilmesi mümkündür.

Duygusal bağımlılık:

Değer ve güven duygusunu yalnızca karşı taraftan alma
Ayrı kalmaya tahammül edememe
İlişkinin bitmesi durumunda yaşam enerjisinde ciddi düşüş ve kimlik kaybı hissi

💡 Psikolojik kökenler:
Çocuklukta duygusal ihtiyaçların karşılanmaması
Terk edilme, ihmal edilme veya aşırı bağlanma deneyimleri
Onay bağımlılığı ve düşük özdeğer inancı

🎯Sevgi besler, bağımlılık ise kendi varlığını karşı tarafa bağlar.
Farkı anlamak, ilişkide özgürlüğü ve sağlığı korumak için kritik bir adımdır.

Gece yatağa girdin… oda sessiz, telefon sessizde… Ama zihnin? Bir türlü durmuyor.Sabahki konuşmayı hatırlatıyor sana, ge...
08/10/2025

Gece yatağa girdin… oda sessiz, telefon sessizde… Ama zihnin? Bir türlü durmuyor.
Sabahki konuşmayı hatırlatıyor sana, geçen haftaki tartışmada neyi farklı söyleyebileceğini… Hatta yarın olabilecek en kötü senaryoları canlandırıyor.
Gözlerin tavanda, beden yorgun ama aklın uykuda değil.

🔍 Neden oluyor?
Beynimizin “varsayılan mod ağı” dediğimiz bir sistemi var. Yani biz hiçbir şeye odaklanmasak da, kendi kendine geçmişte ve gelecekte dolaşan düşünceler üretiyor.
Bu, aslında bizi tehlikelere karşı hazırlamak için evrimsel bir sistem. Ama günümüzde gerçek hayati tehditler azaldı, bu sistem “gereksiz” senaryoları da ciddiymiş gibi işlerek bizi yıpratıyor.

🌿 Ne işe yarar?
Onu “susturmak” değil, dengelemek. Çünkü zihni tamamen sessizleştirmek imkânsız. Ama

Gün içinde ara ara kısa “farkındalık molaları” vermek,
Düşünceleri bastırmayıp akıp gitmesine izin vermek,
Konsantrasyon gerektiren ama huzurlu aktiviteler yapmak (yürüyüşte adımlarına odaklanmak gibi),
bu gürültünün sesini kısmaya başlar.

💬 Bir süre sonra fark edersin ki sessizlik, dışarıdan değil, içeriden başlıyor.

Herkes hayatında fırtınaya yakalanır. Kimi dalgalara kapılıp savrulur, kimi ise dalgaların içinde dimdik durmayı başarır...
03/10/2025

Herkes hayatında fırtınaya yakalanır. Kimi dalgalara kapılıp savrulur, kimi ise dalgaların içinde dimdik durmayı başarır. İşte bu ikinci grupta olanların sırrına duygusal dayanıklılık denir.

🧠 Duygusal dayanıklılık, başa çıkılamaz gibi görünen zorlukları yönetebilme ve onlardan güçlenerek çıkma becerisidir. Doğuştan gelen bir “süper güç” değil; öğrenilip geliştirilebilen bir beceridir.

📌 Dayanıklı insanlar olumsuz olayları dramatize etmek yerine, onları “geçici bir süreç” olarak görür. Beyin, anlam yüklediği olaylara karşı farklı tepki verir. Eğer “Bu da geçer” bakışını geliştirebilirsen, stres hormonlarını düşürürsün ve mantıklı karar verme becerin artar.

💡 Nasıl geliştirilir?

Sosyal destek ağını güçlendir: İyi ilişkiler zor günlerde kalkan görevi görür.
Sorun çözme becerini geliştir: Kaçmak yerine çözüm üret.
Küçük hedefler belirle: Her başarı, özgüveni besler.
Kendine iyi davran: Zor günlerde kendini suçlamak yerine, şefkat göster.

💬 Dayanıklılık, zorluklardan kaçmak değil, onlarla yüzleşip kendi gücünü fark etmektir.

Bazen bir sabah uyanır, güne başlamadan aklımızda şu cümle yankılanır:"Bugün de hiçbir şey yolunda gitmeyecek..." Oysa d...
01/10/2025

Bazen bir sabah uyanır, güne başlamadan aklımızda şu cümle yankılanır:

"Bugün de hiçbir şey yolunda gitmeyecek..."

Oysa daha kahvemizi bile içmedik. Buna rağmen gün içinde peş peşe olumsuz şeyler yaşar, “Biliyordum” deriz. Peki biz mi haklı çıktık, yoksa bu düşünceler fark etmeden tüm seçimlerimizi mi yönlendirdi?

🧠 Bilişsel terapinin söylediği şey net: Olaylar değil, onları yorumlama biçimimiz duygularımızı şekillendirir. Zihnimiz, inandığı şeye uygun kanıtlar arar. “Başaramam” diye inanan biri, farkında olmadan fırsatlardan uzak durur ve gerçekten de başarısızlık yaşar. Bu, "kendini gerçekleştiren kehanet" denilen durumdur.

🔍 Peki ne yapabiliriz?

Öncelikle fark et: Gün içinde zihninden geçen otomatik düşünceleri not et.
Sorgula: Bu düşüncenin kanıtı ne? Yoksa bir varsayım mı?
Alternatif üret: Daha gerçekçi bir yorum yapabilir miyim?
Küçük adımlar at: Ufak başarılar, zihnin olumsuz kalıplarını kırar.

💬 Düşünceler, beynimizde beliren kelime ve görüntülerdir, mutlak gerçekler değil. Onları yönetmeyi öğrenirsen, duygularını ve hayatını da yönetebilirsin.

🌿 “Hayatı değiştirmek istiyorum ama nereden başlayacağımı bilmiyorum...” Tanıdık geliyor mu? Oysa bazen küçük bir değişi...
19/09/2025

🌿 “Hayatı değiştirmek istiyorum ama nereden başlayacağımı bilmiyorum...” Tanıdık geliyor mu? Oysa bazen küçük bir değişim; büyük zihinsel ferahlık yaratır.

🧩 Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) bunu “davranışsal aktivasyon” olarak tanımlar. Küçük bir adım bile (örneğin 5 dakikalık yürüyüş) depresif döngüyü kırabilir.

🌱 “İnsanın büyümesi küçük farkındalıklarla başlar.” Bir alışkanlık, bir bakış açısı değişir… Ve dünya bambaşka görünür.

🔍"Şu an burada neyi farklı yapabilirsin?" Mesela sabah kahveni cam kenarında içmek... Küçük bir değişim bile zihni tazeler.

💡 Psikanalitik kuramdan biliyoruz: Küçük değişimler bilinçdışını da harekete geçirir. Yeni bir rutin, eski kalıpları sarsar; ruh yeni yollar arar.

🎯 Nörobilim kanıtlıyor: Beyin küçük yeniliklerle bile yeni bağlantılar kurar. Yani "ne gerek var" dediğin minik bir fark, beynin devrim yapmasına sebep olabilir.

📚 James Clear “Atomic Habits” kitabında der ki: “Küçük alışkanlıklar, büyük değişimlerin gerçek mimarıdır.” Bir anda değil, adım adım dönüşür insan.

🌸 Yeni bir defter almak… Akşam telefonu 10 dakika erken kapatmak… Yatmadan önce 3 derin nefes almak… Bunların her biri zihinsel ferahlığın kapısını aralar.

🔍 Büyük değişim değil; küçük adımlar ruhu iyileştirir.

💭 “Onu özlüyorum… Onsuz yapamıyorum… Neden bu kadar acıyor?” Belki de bu acı ayrılıktan değil, bağlanma yarasından geliy...
12/09/2025

💭 “Onu özlüyorum… Onsuz yapamıyorum… Neden bu kadar acıyor?” Belki de bu acı ayrılıktan değil, bağlanma yarasından geliyor.

👶 Bağlanma Teorisi der ki: Bebeklikte kurduğumuz bağ şekli, yetişkinlikte de romantik ilişkilerimizi belirler. Eğer çocukken bağlanma güvensizse, yetişkinlikte terk edilmek büyük bir yıkım olur.

🔍 Psikanalitik kurama göre ayrılık; sadece bugünü değil, çocukken yaşadığımız ilk kopuşları da hatırlatır. Anne-babadan uzak kalma, ilgisizlik, kayıtsızlık… O eski acılar bilinçdışı zihinden yükselir.

💡 Gestalt yaklaşımı “tamamlanmamış işler” kavramını kullanır. Biten her ilişki, yarım kalmış duygularla doluysa o yara kapanmaz; tekrar tekrar açılır.

🌱 Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) şöyle sorar: “Gerçekten onu mu özlüyorsun? Yoksa onunla gelen güveni, onaylanmayı mı?” Çünkü bazen kişi değil; bizde bıraktığı his gider ve onu geri isteriz.

⚙️ “Kayıp acısı doğal, ama kişiliğini belirlemesine izin verme.” Yani o ilişki seni tanımlamasın. Sen onsuz da tamam olabilirsin.

🧩 Çünkü ayrılık acısı çoğu zaman bağlanma yarasıdır. İlgisizlikten korkan çocuk hâlâ içimizdedir… Onun için ağlarız.

💬 Winnicott der ki: “İyi anne yeterince iyidir.” İyi bağlanma da budur: Yeterince sağlam, yeterince destekleyici. Eksikse bu destek, hayat boyu aranır durur…

🔍 Bu yüzden gerçek iyileşme, eski bağlanma yarasına dokunarak başlar. Ancak o zaman yeni bir ilişki sağlıklı olabilir.

🌿 Ayrılık acısı geçer. Ama bağlanma yarasına şefkatle eğilirsek, ondan büyüyerek çıkabiliriz.

Sabah kalktığınızda aynaya bakıp “Ben kimim?” diye sordunuz mu hiç? İşte bu soru, belki de hayatta atılacak en önemli ad...
05/09/2025

Sabah kalktığınızda aynaya bakıp “Ben kimim?” diye sordunuz mu hiç? İşte bu soru, belki de hayatta atılacak en önemli adımın kapısını aralar: Kendini tanımak...

💡 Hümanistik psikolojinin öncüsü Carl Rogers: “İnsanın en derin arzusu, gerçek benliğiyle temas etmektir.” olarak açıklar. Yani başkalarının görmek istediği değil; kendi özünüz…

🔍 Kendini tanımayan insan; başkalarının onayına, toplumun beklentilerine, sosyal medyanın sahte aynalarına bağımlı olur. Hayatla bağı zayıflar, kendi yolunu kaybeder.

🎯 Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) de bu noktada devreye girer: “İnançlarını sorgula” der. “Gerçekten ne istiyorsun? Sana ait olan düşünceler mi bunlar, yoksa ailenin, toplumun sesi mi?”

🌱 Kendini tanımak, eksik yönleri kabul etmekle başlar. Jung der ki: "İnsanın gölgesiyle yüzleşmesi cesaret ister." Çünkü kendi karanlık taraflarımızı görmek kolay değildir. Ama oraya bakmadan bütün olamayız.

⚙️ Gestalt yaklaşımı “şimdi ve burada” diyerek yaklaşır. Geçmişe saplanmadan, geleceği takıntı yapmadan; tam şu anda kim olduğumuzu görmemizi ister.

💬 Peki kendini tanımak hayatla bağı nasıl iyileştirir? Çünkü o zaman neye “evet” diyeceğimizi, neye “hayır” diyeceğimizi biliriz. İç huzur tam da burada doğar.

🌿 Bağlanma teorisi de bunu destekler: Sağlıklı bağ kurabilmek için önce kendine güvenmek gerekir. Kendi değerini bilen insan, başkasına körü körüne sarılmaz.

📖 Spinoza der ki: “Özgürlük, kendini bilmektir.” Özgürleşmek için önce kim olduğumuzu anlamalıyız. Yoksa başkalarının hikâyesinde figüran oluruz…

🔍 Kendini tanımak kolay değil, ama mümkün. Ve her küçük farkındalık kırıntısı, hayata daha sağlam basmanı sağlar.

👁️‍🗨️ “Bir bakış, bir gülümseme, bir yüz ifadesi…” Sanıyorsunuz ki geçti gitti. Ama beyniniz, özellikle de ayna nöronlar...
03/09/2025

👁️‍🗨️ “Bir bakış, bir gülümseme, bir yüz ifadesi…” Sanıyorsunuz ki geçti gitti. Ama beyniniz, özellikle de ayna nöronlarınız bu anı kaydetti bile!

🧬 Ayna nöron sistemi ilk kez 1990’larda keşfedildi. Parmağını oynatan maymunları izleyen diğer maymunların beynindeki aynı bölge de aktive oluyordu! Yani biri bir hareket yaptığında, izleyenin beyni de onu "yapıyormuş gibi" işliyordu!

🔍 İşte bu yüzden birinin acısına baktığınızda siz de içinizde o acıyı hissedersiniz. Birinin öfkesi bulaşıcı olur. Ya da neşesi… Çünkü beynimiz izlediklerini “deneyim gibi” işler.

💭 Psikanaliz der ki: “İzlenen davranış sadece gözle değil, bilinçdışının süzgecinden de geçer.” Bu yüzden çocukken izlediğiniz tartışmalar, suskunluklar, öfke patlamaları… Zannettiğinizden daha derin izler bırakır.

🎭 Gestalt terapisi bunu "alanın enerjisi" olarak açıklar. Bir ortamda kavga çıkınca ortamın "gerilmesi" tesadüf değil. Beyin bunu grup düzeyinde bile hisseder.

🌱 İyi haber mi? Olumlu deneyimler de kaydediliyor. Birinin şefkatli dokunuşu, gülümsemesi, sıcak sözü… Onlar da zihinsel kalıplarınızı şekillendiriyor.

🧩 Bu yüzden çevremizdeki insanlar kim? Nasıl davranıyorlar? Çok önemli! Çünkü beyin “her şeye tanık oluyor” ve unutmayacak kadar iyi çalışıyor.

📚 Daniel Goleman, "Sosyal Zeka" kitabında der ki: “Başkalarının ruh halleri sizin sinir sisteminize siner.” İşte bu yüzden toksik ortamlar yorar, şefkat dolu ortamlar iyileştirir.

💡 Ve terapi… İşte burada mucize başlar: Yeni ayna nöron kayıtları yapılır. Terapi odasında duyduğunuz anlayış, kabul; beyninize yeni bağlantılar açar.

🔍 Ayna nöronlar unutmaz. Ama iyileştirici yeni kayıtlar da mümkündür.

"Yine yanlış yaptın!" "Neden hep böyle davranıyorsun?" Küçükken sık sık böyle cümleler mi duydunuz? İşte belki de bugün ...
20/08/2025

"Yine yanlış yaptın!" "Neden hep böyle davranıyorsun?" Küçükken sık sık böyle cümleler mi duydunuz? İşte belki de bugün kafanızdaki eleştirel iç sesin tohumları o zaman atıldı...

🧠 Şema Terapi’nin kurucusu Jeffrey Young: “Çocuklukta oluşan zihinsel kalıplar (şemalar), yetişkinlikte düşünce filtremiz olur.” diyerek açıklar. Yani belki de bugün kendinize “yetersizim” derken bir başkasının eski sesi kulağınızda çınlıyordur…

💬 Ebeveynler ya da bakım verenler küçük yaşta çocuğa ne derse; çocuk o cümleleri kendi iç sesi yapar. Özellikle “koşullu kabul” varsa (örneğin sadece başarılı olduğunda sevilmek), çocuk kendi değerini hep bu koşulla ölçmeye başlar.

🎭 Psikanalitik kurama göre bu iç ses; süperego’nun (üstbenliğin) bir parçasıdır. Ve bu ses bazen o kadar sert, acımasız olur ki kişi kendini sabote etmeye başlar. "Sen zaten yapamazsın." "Başarısızsın." Tanıdık geldi mi?

🌿 Her çocuk saf bir kendilikle doğar. Ama çevrenin olumsuz, eleştirel sesi bu saf kendiliğe yabancılaşmaya neden olur. Kişi "kendisi gibi olmak" yerine "onların istediği gibi olmak" zorunda kalır.

🔍 Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) bu noktada devreye girer: Der ki, "Bu düşünce sana mı ait yoksa geçmişten mi geldi?" Bazen o iç sesin size ait olmadığını fark etmek bile bir devrimdir.

👓 Çocuklukta “aşırı eleştiri” ya da “görmezden gelinme” şeması gelişmişse, yetişkinlikte de hep mükemmel olmak zorundaymışsınız gibi hissedersiniz. Her hata dünyanın sonu gibi gelir.

🪞 Jung’un sözü tam burada anlam kazanır: "Bilinçdışına bakmayan, kaderini tekrar eder." Çocukken içselleştirdiğiniz bu seslerle yüzleşmedikçe o ses sizi yönetir.

💡 Ama iyi haber şu: İç ses değiştirilebilir! Terapi, öz-şefkat çalışmaları ve farkındalıkla yeni bir iç ses inşa etmek mümkündür. Daha nazik, daha destekleyici…

🌱 İç sesiniz de değişmeyi hak ediyor. Bugünkü siz, geçmişteki küçük çocuk değil.

Address

Caddebostan Mah. Bağdat Caddesi Kadıköy/istanbul
Istanbul

Opening Hours

Monday 09:00 - 19:00
Tuesday 09:00 - 20:00
Wednesday 09:00 - 20:00
Thursday 09:00 - 20:00
Friday 09:00 - 20:00
Saturday 09:00 - 20:00
Sunday 09:00 - 13:00

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when İstanbul Çift Terapisti posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Contact The Practice

Send a message to İstanbul Çift Terapisti:

Share

Share on Facebook Share on Twitter Share on LinkedIn
Share on Pinterest Share on Reddit Share via Email
Share on WhatsApp Share on Instagram Share on Telegram