Bursa Çocuk ve Aile Psikiyatrisi

Bursa Çocuk ve Aile Psikiyatrisi Çocuk ve Genç Psikiyatristi ve Aile Danışmanı olan Uzm. Dr. Mahmut DEMİR Psikiyatri, Psikoter

26/06/2019

Çocuklarda iletişim ve ilişki kurma yetersizlikleri

Çocuklarda iletişim ve ilişki kurma becerisi doğuştan itibaren var olan bir özelliktir. Hatta bu özellik, bebek ile anne arasında ilk aylardan itibaren özel bir bağın kurulmasına da önemli düzeyde katkı sağlar.

Yaşla birlikte hep gelişme potansiyeline sahip ve doğuştan itibaren var olan bu beceri, her çocukta da aynı düzeyde olmamaktadır.

Bu beceri bazı çocuklarda doğuştan daha yüksek düzeyde olurken bazılarında ise maalesef daha düşük düzeyde olabilmektedir.

Çocuğun sağlıklı bir iletişim ve ilişki kurduğunu gösteren ilk işaret, 3. aydan itibaren ortaya çıkan sosyal gülümsemedir. Yanlız sosyal gülümsemeyi refleks gülümsemeden ayırt etmek gerekir.

Sosyal gülümseme ile refleks gülümseme arasındaki fark, refleks gülümseme herhangi bir uyaran olmadan (uykudayken ya da kendi başınayken gülümseme) ortaya çıkarken, sosyal gülümseme çevresel uyaranlar (annesini görmesi, kardeşinin ilgilenmesi sonucu gülümseme) sonucu ortaya çıkar.

Daha sonraki dönemlerde, özellikle, 6. aydan itibaren çocuk ile çevresi arasında, özellikle de, annesi ile daha anlamlı ve amacına uygun ilişkiler görülmeye başlar. Annesini gördüğünde kucağına gitmek istemesi, annenin “gel gel” demesine karşılık vermesi gibi.

Dokuzuncu aydan itibaren çevre ile daha akışkan ve karşılıklı alışverişin olduğu iletişimler görülmeye başlar.

Onikinci aydan itibaren ise artık net bir iletişim ve ilişki ortaya çıkar.

Doğal seyrinde gelişen ve bir yaşını (12 ayı) doldurmuş çocuklar iletişim ve ilişki kurma konusunda aşağıdaki özellikleri sergiliyor olmalıdırlar.

1. Göz kontağı kurmalı, en az 4- 5 saniye sürmeli ve anlamlı bir göz göze gelme olmalı. Tesadüfi yada boş boş bakma değil.

2. İsmi söylendiğinde çoğunlukla dönüp bakmalı ve söyleyen kişiyle kısa süreli göz göze gelmeli.

3. Yaşına ve amacına uygun söylenmiş kelimeler ya da cümleler kurabilmeli.
. 1 yaşında tek kelime: anneyi görünce anne, babayı görünce baba, ablayı görünce aba, acıkınca mama, susayınca su.
. 2 yaşında: 2 kelimelik cümle: anne ver, abba gitti, baba geldi, bunu istiyorum.
. 3 yaşından sonrada konuşmayı tamamlamış olması gerekir.

4. Komutları anlaması ve çoğunlukla da bu komutlara uyması: Ağzını göster. Burnunu göster. Topu ver. Şu arabayı annene götür. Telefonumu ver. Ablana çağır bakalım. Kumandayı bana getir. Lambaları kapat.

5. Yaşına uygun oyuncaklarla amacına uygun oyunlar oynanabilmeli. 2 yaşından itibaren diğer çocuklarla etkileşime girme çabası ve 3 yaşından itibaren de yaşıtlarıyla ilişkiler geliştirmeye başlaması gerekir.

Yukarıda bahsedilen özellikler 3 yaşına kadar olan çocuklarda iletişim ve ilişki konusunda en temel özelliklerdir.

Özellikle ilk 3 yaş dönemi çocuğuna sahip anne babaların, çocuklarındaki bu özellikleri çok yakından takip etmeleri gereklidir. Çünkü bu özelliklerin yeteri kadar olmaması ya da kazanılamaması önemli bir sorunun belirtisi olabilir.

İletişim ve ilişki kurmada yaşına uygun yeterli düzeyde beceri kazanamayan çocuklarda sıklıkla şu sorunlara rastlanır.

1. İfade edici dilde gerilik: Bu nispeten hafif bir sorundur. Burada çocuk genelde söylenenleri anlar, komutlara da çoğunlukla uyar. Öğrenmede pek sorun yoktur. Ama konuşmada bir yetersizlik vardır. Yani algılamada sorun yaşamazken, algıladığını ifade ederken, konuşurken yetersiz kalır.
Burada çocuğun yaşına yada sorunun düzeyine göre oyun grupları, kreş, konuşma terapisi yada özel eğitim devreye sokulur.

2. Ağır düzeyde DEHB(Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu), Öğrenme Güçlüğü: Aslında bu gibi sorunlar çoğunlukla iletişim ve ilişki kurma sorununa neden olmaz. Ama bazen bu sorunlar o kadar şiddetli seyreder ki! Bu çocuklarla erken dönemden itibaren sağlıklı bir ilişki kurmak pek mümkün olmaz. Çünkü, dikkatleri o kadar dağınıktır ki, kendilerine söylenenleri ya hiç duymazlar yada ilgilerini çekmediği için hiç tepki vermezler. Sadece içinden geldiği gibi davranırlar ve devamlı hareket halindedirler. Ebeveyn bu çocuklarla uzun süreli ve nitelikli ilişki kuramaz. Bu da çocuğun iletişim becerilerinin gelişmesini engeller.
Burada çocuğun yaşına yada sorunun düzeyine göre oyun grupları, kreş, konuşma terapisi, özel eğitim ya da ilaç tedavisi devreye sokulur.

3. Tepkisel bağlanma bozukluğu: Burada iletişim ve ilişki kurmada yetersizlik konusunda doğuştan itibaren, çok ağır olmasa da, hafif düzeyde bir yatkınlık vardır. Bu yatkınlığın üzerine psikososyal uyaran eksikliği ( çocukla yeteri kadar ilgilenmemek, çocuğun devamlı kendi başına vakit geçirmesi, tv, tabet, telefonda günde 3 saatten fazla kalması, annenin agir ruhsal sorunları nedeniyle çocukla bağ kuramaması) de eklenince çocuğun yeterince ilişki geliştiremediği görülür.
Burada çocuğun yaşına yada sorunun düzeyine göre oyun grupları, kreş, konuşma terapisi yada özel eğitim devreye sokulur.

4. Yaygın Gelişimsel Bozukluklar: Bu bozukluk diğer sorunlara göre daha ağır bir durumdur. Bu bozukluk içerisinde en sık otizm görülür. Otizmde yukarıdaki sorunlar çok daha belirgindir. Bu sorunların yanında garip davranışlar, ilgiler ve takıntılarda olur. Anlamsız ve abartılı bir şekilde kendi etrafında dönme, koşuşturma, kanat çırpma, dönen şeylere aşırı ilgi, konuşulanları papağan gibi tekrarlama, anlamsız dalmalar, tekrarlayıcı anlamsız davranışlar, parmak ucunda yürüme gibi. Bazı çocuklarda bu belirtiler çok hafif seyrederken, bazılarında ise çok ağır seyreder.
Burada çocuğun yaşından yada sorunun şiddetinden bağımsız olarak zaman kaybetmeden bir an önce özel eğitime başlanmalıdır. Sonraki dönemlerde, duyu bütünleme terapisi, konuşma terapisi, ilaç tedavisi ve kreş devreye sokulur.

Her türlü rahatsızlıkta yada sorunda erken müdahale ne kadar önemliyse burada da çok önemlidir.

11/06/2019

Aileleri bilgilendirme serisi 1

Günümüzün vebası uyuşturucu bağımlılığı

Madde bağımlılığı her geçen gün sıklığı artan, kullanma yaşı küçük yaşlara kadar düşen önemli bir halk sağlığı sorunu halini almaya başlamıştır.

Önceleri, daha çok, orta ve son ergenlik döneminde karşımıza çıkarken, son zamanlarda ilk ergenlik döneminde de karşımıza çıkmaya başlamıştır.

Madde kullanımı bazı psikiyatrik bozukluğa yatkın yada sahip kişilerde daha sık görülmekle birlikte, harhangi bir psikiyatrik bozukluk olmadanda karşımıza çıkabilmektedir.

Madde kullanımı, bilinenin aksine toplumun sadece düşük sosyo-ekonomik yapıya sahip olduğu kesimlerde görülen bir sorun değildir. Toplumun tüm kesimlerini etkileyebilen bir sorundur.

Sosyoekonomik düzeyi düşük olanlar, ucuz ve kolay ulaşılabilir maddelere ulaşırken, sosyoekonomik düzeyi yüksek olanlar pahalı ve zor temin edilenlere ulaşmaktadır.
Bu yüzdendirki her ergen madde kullanımı açısından risk altındadır. Ama bazı ergenler çok daha fazla risk altındır.

Madde kullanma açısından daha riskli olan ergenlerde sık görülen özellikler

1. Çocukluk döneminden itibaren ailesi ile sağlıklı ilişki kuramayan ergen
2. Ailede madde kullanım öyküsü olan ergen
3. Dağılmış ailede büyüyen ergen
4. Aile içinde ihmal ya da istismara maruz kalan ergen
5. Aşırı katı, ilgisiz ya da hoşgörünün olduğu ailede büyüyen ergen
6. Kendine güveni az, içe dönük, yeteri kadar sosyalleşemeyen ergen
7. Tedavi edilmemiş psikiyatrik sorunları olan ergen
DEHB, Davranış Sorunları, Öğrenme Güçlükleri, Duygu durum bozuklukları
8. Arkadaşlarının tesirinde kolay kalabilen ergen

Madde kullanan ergenlerde hangi belirtiler görülür?

1. Çok sık duygu durum değişiklikleri,
. Aşırı sinirlilik, gerginlik, öfke nöbetleri
. Bir gün çok keyifli, neşeli, coşkulu iken ertesi gün bunun tam tersi keyifsiz, mutsuz, yorgun olması

2. Belirgin huy değişikliği; önceden çok saygılı, uyumlu, sorumluluk sahibi iken birden saygısız, uyumsuz sorunlu biri olmaya başlaması

3. Aile ile hemen hemen hiç vakit geçirmeyecek kadar kendi odasında vakit geçirmek istemesi.

4. Uygun olmayan zamanlarda, sık sık dışarı çıkma isteği. Dışarı çıkma isteği kabul edilmediğinde abartılı tepki gösterme

5. Evden kaçma ya da eve geç saatlerde gelme. Okuldan kaçma.

6. Uygun olmayan arkadaş çevresi.

7. Son zamanlarda ortaya çıkan psikiyatrik durumlar. Garip davranışlar ve düşünce biçimi, takıntılar, uyku ve iştah sorunları, şüphecilik, paranoya, saldırganlık, kendisine ve çevresine zarar verme, abartılı kaygı ve korku, halüsinasyon

04/08/2018

Stresten uzak bir yasam için

31/05/2018
17/03/2018

Çocuğumun psikososyal gelişimi normal mı?

Çocuk Gelişimi hamilelik sürecinde başlayan ve yaşam boyu devam eden bir süreçtir. 0-6 yaşlar arasını ifade eden okul öncesi dönem ise çocuk gelişiminin en hızlı olduğu dönemdir. Bu dönemdeki değişim sayesinde ileri yaşlarda kullanılacak olan duygusal, bilişsel, dil ve motor becerilerin kazanım temelleri atılır.

Her bir gelişim alanında evrensel kabul edilen gelişim basamakları aslında belirlenmiştir. Gelişimin bilimsel olarak belirlenmiş olan her aşaması her çocukta normalde birbirine yakın zamanlarda yaşanabilir fakat tıpatıp aynı dönemde olmayabilir.

Gelişimin evrensel olduğunu kabul etmek, gelişim basamakları konusunda bilgi sahibi olmayı ve çocuğun hangi yaş dönemlerinde hangi süreçlerden geçeceği konusunda bilinçlenmeyi, buna göre bir duruş belirlemeyi gerektirir. Fakat çocuklar biriciktir; yani her biri bu süreçlerden farklı hızda ve zamanda geçerler. Bunun kabulü ise çocuğumuzun diğerleriyle karşılaştırılmadan önce bir birey olarak kabulünü de beraberinde getirir.

Oysa ebeveynler genellikle çocuklarını etraflarındaki diğer çocuklar ile karşılaştırırlar. Çünkü bu sayede gelişimlerinin geri kalıp kalmadığını anlamaya çalışırlar. Bu süreçte sorun algılarlarsa da tecrübeli gördükleri diğer yetişkinlerden veya kendi araştırmalarından yola çıkarak sorun çözme yöntemi geliştirmeye çalışırlar. El yordamıyla anne-babanın ortaya koyduğu bu çabaların tümü çocuğunun sağlıklı gelişim sürecini desteklemek içindir. Bununla birlikte, okul başarısızlığı, davranış sorunları, iletişim bozuklukları açıkça kendini belli etmeden giderek artan gelişimsel gecikmeyi fark edemeyebiliriz. Bu aşamada profesyonel destek almak kaçınılmaz hale gelecektir.

Çocuğun doğasından, ailenin yetiştirme tutumlarından ya da çocuğa sunulan sosyal imkânlardan etkilenen gelişimsel sorunlar; gelişimin takip edilmesi, anne-babalara eğitsel önerilerin yapılması, olası risklerin erken tanınması ve müdahale edilmesi ile minimuma indirgenir ve hatta çoğu zaman önlenebilir. Araştırmalar çocukluk dönemindeki deneyimlerin ve kazanımların yetişkinlikte onun kişilik yapısı, değer yargıları ve davranış biçimlerini önemli ölçüde etkilediğini ortaya koymuştur. Çocuğun bakımı ve sorumluluklarını üstlenmiş olan ebeveynin, çocuğun kendine özgü yanlarını çok iyi tanıması ve desteklemesi gerekir.

Her çocuk potansiyel pek çok yetenekle de doğar. Çocuğun kendine özgü yanlarını dikkate alarak, mevcut potansiyellerini fark ederek doğal gelişim basamaklarını desteklediğimizde kişilik gelişimini de destekleyici bir sürecin içindeyiz demektir.

Uzm. Dr. Mahmut DEMİR
Bursa Çocuk ve Aile Psikiyatrisi

14/02/2018

Eyvah çocuğum ergen oluyor!

Bir çok anne baba, çocuğu ergenlik dönemine gireceği zaman az ya da çok endişelenmeye başlar.

Endişelenmekte de çok haksız değiller aslında. Çünkü ergenlik dönemi, her ne kadar normal gelişimin bir parçası olsa da kendi içinde bir takım zorluklar barındırır.

Ergen bir taraftan erişkin adayı olduğu için bunun provası niteliğinde yetişkin tipi davranışlar sergilemeye çalışırken, bir taraftan da içindeki çocuksu duyguları kontrol edemediği için yaşından beklenmeyecek davranışlarda bulunur.

Anne baba ergen çocuğunun bazen yaşından küçük, bazen de yaşından büyük davranış gösteriyor olmasına pek anlam veremez.

Bir çok ebeveyn ergen çocuğu ile ilgili sıkça yaşamış oldukları çatışmaları ve sorunları, bu dönemin doğası gereği olduğuna inanır.

Her ne kadar ergenlik dönemi kendi içinde bir takım zorlukları barındırıyor olsa da, yaşanan her türlü sorunu bu dönemin doğasına bağlamak doğru bir yaklaşım değildir.

Çünkü bir çok psikiyatrik bozukluklar genelde bu dönemde ortaya çıkmaya ya da şiddetlenmeye başlar.

Ergenlik döneminin sağlıklı ve doğal seyrinde gitmediğini gösteren belirtiler nelerdir?

1. Sosyalleşmekte, ilişki kurmakta, arkadaş edinmekte, kendini ifade etmekte sorun yaratacak düzeyde çekingenlik, utangaçlık ve özgüven eksikliğinin olması, aslında “Sosyal Kaygı Bozukluğu”’nun belirtileri ile ilgilidir.

Ebeveynler ergenin göstermiş olduğu bu belirtileri “zaten çocukluk döneminden itibaren hep çekingen ve sıkılgan bir yapıya sahipti” diyerek, çocuğun normal kişiliğinin bir parçasıymış gibi kabul etme eğilimindedirler.

2. Daha öncesinde gayet sakin, derslerde başarılı, neşeli, mutlu, dışa dönük, arkadaşlarıyla keyifli vakit geçiren, gelecekle ilgili hedefleri ve beklentileri olan bir çocukken; ergenlik dönemi ile birlikte daha gergin, sinirli, derslerde başarısız, mutsuz, karamsar, kendi içine dönen, arkadaşları onu çağırsa bile dışarı pek çıkmayan, hatta çoğu zaman sadece kendi odasında vakit geçiren salona dahi çıkmayan bir ergen olmuşsa, bu durum büyük ölçüde “Depresif Bozukluk” ile ilgilidir.

Depresif Bozukluk, hayatın her döneminde kişinin yasam kalitelisini ve sağlığını ciddi düzeyde bozan bir psikiyatrik hastalıktır.

Hatta ağır düzeydeki bir “Depresif Bozukluk” bazı kişilerde intihar düşüncesini bile tetikleyebilmektedir.

Hele hele ergenlik dönemindeki “Depresif Bozukluk” bu dönemin hassasiyeti gereği daha da riskli olabilmektedir.

3. Ergenlik dönemi ile birlikte ortaya çıkan belirgin derecedeki davranış ve huy değişiklikleri
(aşırı alınganlık, aşırı şüphecilik, aşırı sinirlilik ve öfke patlamaları, uykusuzluk, garip davranışlar, gerçeklik algısının azalması, olmayan sesler duyma yada şeyler görme, daha önce ilgili olmadığı bir konuyla ilgili aşırı meşgul olma)

Özellikle de ailesel yatkınlık varsa, “Şizofreni”, “Bipolar Bozukluk” gibi bir akıl hastalığının belirtileri olabilir.

4. Sık sık dışarı çıkmak isteme, eve gelme konusunda isteksizlik, evden ve okuldan kaçma, dışarda çok fazla kalma konusunda ısrarcı olma,
Çok fazla para harcama, izinsiz para alma, çok fazla yalan söyleme,
Anlık duygu durum değişiklikleri, konrtrol edileyen sinirlilik, öfke nöbetleri,
Arkadaş çevresinin değişmesi, yaşına uygun olmayan ortamlarda bulunma,
Eşyalarının karıştırılmasına ve odasına izinsiz girilmesine aşırı düzeyde tepki gösterme, gibi davranış sergileyen ergenlerde mutlaka "Davranış Bozukluğu" “Uyuşturucu Madde” kullanma olasılığı akılda tutulmalıdır.

5. Bir de yaşamın her döneminde ve her alanında önemli sorunlara neden olabilen (ebeveynlerin basit bir şekilde dikkati eksik, tembel, şımarık ya da hareketli çocuklar olarak bildikleri) "Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu".

Ergenleri anlayabilmek ve yaşanan sorunları doğru yönetmek için, öncelikle, onların normal gelişim süreçlerini bilmeliyiz. Ve aynı zamanda da onlarla sağlıklı bir iletişim ve ilişki kurabilmeliyi becerebilmeliyiz.

Bursa Çocuk ve Aile Psikiyatrisi
Uzm. Dr. Mahmut DEMİR

06/02/2018

Yaşına göre yeterli düzeyde iletişim ve ilişki kuramayan, konuşamayan çocuklar için...

Otizm nedir?

Otistik bozukluk sosyal ilişkide yetersizlik, iletişimde (sözel ya da sözel olmayan) yetersizlik, tekrarlayıcı davranışlar ve sınırlı ilgilerin olmasıyla karakterize bir bozukluktur.

Otizmin belirtileri nelerdir?

Aşağıda otistik bozukluk tanısı için belirtiler sayılmaktadır. Otistik bozukluk diyebilmek için bu belirtilerin tümünün olması gerekmez.

A - Dil gelişimi ilgili belirtiler

1- Konuşmanın gecikmesi (1 yasında tek kelimeler, 2 yasında 2 kelimelik cümlelerin olmaması) ya da hiç konuşamama kliniğe en sık başvuru nedenidir.

2- Ses tonları genellikle monotondur, “robot” veya mekanik ses tonu ile konuşabilirler, ses tonlarını ayarlamad problemleri olabilir.

3- Kendilerinden “Ben” yerine “O” veya kendi ismiyle söz edebilirler. Örneğin “Ben süt içmek istiyorum” yerine “O süt içmek istiyor” gibi.

4- Konuşmaları “papağan” gibi tekrarlayabilirler ya da bir cümleyi saatlerce aynı şekilde söyleyebilirler.

5- Müziğe karsı çok ilgili olabilirler. Şarkı sözlerini ezberleyebilirler ancak konuşma dilini kullanmakta zorlanırlar.

6- Çoğunlukla konuşmayı kendiliğinden başlatma ve sürdürmede zorlanırlar.

7- Konuşan otistikler bile, daha çok ihtiyaçlarını ifade etmek için konuşurlar. Ya da ilgilendikleri konularla ilgili tekrarlayıcı bir konuşmaları söz konusudur. Sohbet etmek, uzun anlatmak, karsı tarafın görüşlerini merak etmek pek görülmemektedir.

B - Duygusal ve sosyal gelişimle ilgili belirtiler

1- Çoğu ilk bebeklik döneminden beri göz göze bakmaktan kaçınır ya da hiç göz kontağı kurmaz.

2- Genelde ilk bebeklik dönemlerinden itibaren normal çocuklarda görülen gülümsemeye karşılık verme, bu çocuklarda görülmez veya seyrektir. Bazen anlamsız gülümsemeleri olabilir.

3- İlgi duyduğu bir nesneyi gösterirken annenin yüzüne bakmaksızın gösterirler.

4- Genellikle 7-8 ay civarında “ce-e” oyununa tepki vermezler.

5- Genellikle 1 yas civarında “bay- bay” yapmayı öğrenemezler ya da farklı biçimde ve çok daha geç taklit ederler.

6- Donuk yüz ifadeleri vardır.

7- Kucağa alınmaktan, dokunulmaktan pek hoşlanmazlar.

8-Seslenildiğinde bakmazlar (çoğu zaman aileler duymadıklarını düşünerek doktora götürebilirler), özellikle insan sesine ilgileri zayıftır.

9- Çevrede olup bitenlere karsı ilgisizdirler.

10- Yaşıtlarına ilgi göstermezler, onlarla oynamak yerine yalnız baslarına olmayı tercih ederler.

11- İnsanları “eşya” gibi kullanabilirler. (Örneğin istedikleri şeyleri annelerinin elini tutarak işaret ederler ve istendiği verildikten sonra da yanlarında kimse yokmuş gibi davranabilirler).

12- Hep aynı şekilde ve hep aynı tür oyuncaklarla oynamak isteyebilirler.(Örneğin bir arabayı sürmek yerine arabanın tekerleğini uzun süre döndürerek ilgilenebilirler veya arabaları, legoları yan yana dizebilirler ya da bir ip parçasıyla uzun zaman uğraşırlar.

13- Oyunları genelde tek düze ve tekrarlayıcıdır.

14- Bazen diğer çocukların ilgi gösterdiği oyuncaklara hiç ilgi göstermezler. Bunlar yerine örneğin, tencere, tava gibi ses çıkaran eşyalara ya da küçük yaslardan itibaren gazete ve kitaplara ilgi gösterebilirler.

15- Evcilik, hırsız-polis gibi taklide dayalı oyunları çoğunlukla oynayamazlar.

C - Kısıtlı ilgi alanı ve tekrarlayıcı davranışlarla ilgili belirtiler

1- Değişikliklerden hoşlanmazlar.(Örneğin yeni kıyafetler alındığında diğer çocuklar gibi sevinip kabul etmek yerine uzun süre yeni eşyaları reddedebilirler veya odanın düzeni değiştiğinde aşırı tepki verebilirler).

2- Bazı tekrarlayıcı davranışları olabilir. (Örneğin, parmak ucunda yürüme, sallanma, kendi etrafında dönme, aynı çizgi üzerinde koşturup durma, kanat çırpar gibi el hareketleri).

3- Bazen okula gitmeden televizyondaki ya da gazetelerdeki marka isimlerini (araba markaları, cep telefonu markaları gibi) öğrenebilirler. Ancak bu gerçek bir okuma değildir.

4- Bazı eşyalara aşırı tutkun olabilirler.(Örneğin gazoz kapakları, deterjan kutuları, cep telefonları, elektrik kabloları gibi).

5- Uzun süre dönen eşyaları izleyebilirler.(Örneğin çamaşır makinesi, pervaneler, araba tekerlekleri, saatler gibi).

6- Bazıları eşyaları tatma ve koklama yoluyla tanımayı seçebilirler. Her türlü şeyi koklayabilirler veya ağızlarına götürebilirler.

7- Pek çok otistik çocukta duyusal aşırı duyarlılık olabilir. Kimsenin almadığı kokuyu alma, bazı kokulara aşırı tepki (bazı yiyecekler, deterjan, vs), normal bir gürültüde tahammülsüzlük, ellerini kulaklarına götürme, bazı kıyafetlerden rahatsız olma ve giyememe, gıdaları tadıp sonra yeme bu özelliklerden bir kaçıdır.

Otizmin sebebi nedir?

Su anda otizmin sebebinin biyolojik orjinli bir sorundan kaynaklandığı bilinirken, bu biyolojik sorunun ne olduğu kesin olarak bilinmemektedir.

Yapılan araştırmalarla en önemli etkenin genetik olduğu ve bunun yanı sıra çevresel etkenlerin (hamilelik döneminde kullanılan ilaçlar, radyasyon, doğum travmaları, “ensefalit” denen bazı beyin iltihabı durumları gibi) etkili olduğu düşünülmektedir.

Beslenme biçimi ve ağır metallerle ilgili bir ilişkisi olduğuna dair kanıt bulunmamaktadır.

Otistik çocuğu olan bir ailenin ikinci çocuklarında otizm ve benzeri durumların görülme oranı %4-10 arasındadır.

Türkiye’de otizmin sıklığı tam olarak bilinmemekle birlikte, son yıllarda sıklığında belirgin bir artışın olduğuna şahit olmaktayız.

Avrupa ve ABD’deki son çalışmalara göre toplumda bin kişiden birinde görüldüğü bildirilmektedir.

Su andaki yöntemlerle doğum öncesi otistik bozukluk tanısı konamamaktadır.

Otizmin tedavisinde ne yapılır?

Tedavide en önemli nokta, mümkün olan en erken yasta tanı konması ve hemen eğitsel tedaviye başlanmasıdır.

Çünkü erken yaslar beyin gelişiminin en hızlı olduğu dönemlerdir. Erken tedaviye başlanması çocuğun dil gelişimini, kendine bakım becerilerini edinmesi ve yaşıtlarıyla birlikte okula devam edebilmesi için çok önemlidir.

Tedavinin temel olarak iki ayağı vardır:

1-Eğitsel tedavi ile dil gelişimi, sosyal gelişim, kendine bakım ve zihinsel becerilerin kazanılması ve istenmeyen davranışların ortadan kaldırılması hedeflenmektedir.

2-İlaç tedavisi ile çoğunlukla eşlik edebilen aşırı hareketlilik, hırçınlık, dikkat dağınıklığı, saldırgan davranışlar, depresyon ve epilepsi nöbetlerinin düzeltilmesi amaçlanmaktadır.

Önceleri yapılan çalışmalarda yüz otistik çocuktan yaklaşık 30 kadarının yaşamlarını bağımsız olarak sürdürebilecekleri bildiriliyordu. Geri kalanların ise yaşamlarında birinin denetimine ve desteğine ihtiyaç duydukları söylenmekteydi.

Geçmişteki çalışmalarda otistik bireylerin bağımsız yasayabilmesinin 5 yasından önce konuşmanın başlamış olmasına, Çocuğun zeka düzeyine, otistik belirtilerin derecesine ve ek olarak bazı tıbbi durumların (epilepsi gibi) olmayışı gibi faktörlerle ilgili olduğu düşünülmekteydi.

Ancak son zamanlardaki çalışmalarla erken dönemde tanı, erken ve yoğun özel eğitim alanlarının, otizm belirtilerinin büyük kısmında düzelme sağladığı, bağımsız ve kaliteli yasam sürdürme sansını arttırdığı bulunmuştur.

Erken dönemde tanı konması ve erken / yoğun eğitsel tedavinin iyileşmede daha önce bildirilen faktörlerin yanı sıra çok önemli bir değeri olduğu ortaya konmaktadır.

Erken ve yoğun eğitsel tedavide ailenin de tedavi sürecine katılımı çok önemlidir.

Otistik çocuğa yurtdışında haftalık 20-40 saatlik yoğun tedavi uygulamalarında, erişkin yasamda yaşamını bağımsız sürdürme olasılığını önemli ölçüde arttırdığı belirtilmektedir.

Ülkemizde olanakların sınırlı olması nedeniyle ailenin evde de eğitsel tedaviyi sürdürmesi çok daha önemlidir. Bu koşullarda ailelere ikinci bir görev düşmektedir.

Haftada bir kaç seans eğitimci ile olan çalışmalardan sonra, kendilerinin de evde eğitim programına devam etmeleri ve çocuklarının ayrıca eğitimcisi olma rolünü kabul etmeleri uygun olacaktır. Eğitim programının etkinliğini değerlendirmede yine ailelerin aktif rolü olmalıdır.

Herhangi bir eğitim programına başlamadan önce, çocukları ile ilgili gözlemlerini not edip, her ay bir defa çocuklarının durumunu tekrar gözden geçirip, eğitim programının etkin olup olmadığını değerlendirme şansları olacaktır.

Eğitim programları, duygusal ve sosyal becerileri arttırma (taklide dayalı beceriler ve insan ilişkilerine duyarlılığı arttırarak),istenmeyen davranışları azaltma, lisan geliştirmeyi içermelidir.

Dil gelişimi için mutlaka bir konuşma terapistine ihtiyaç vardır.

Ülkemizde konuşma terapisti sayısı az olduğundan sıklıkla bu isi de özel eğitimciler yapmaktadır. Ancak eğer konuşma terapistine ulaşma sansı varsa mutlaka en erken yasta konuşma terapistine başvurmak gerekir.

Otizm ile kimler ilgilenir?

1-Çocuk ve ergen psikiyatristleri

Otistik bozukluk tanısı koymada ve tedavi planını oluşturmada ve tedaviyi izlemede çocuk psikiyatristleri sorumludur. Otistik bozukluğu olan çocuklarda bazı ek tıbbi durumlar (epilepsi, genetik sendromlar) ve ek psikiyatrik bozukluklar (aşırı hareketlilik, hırçınlık, depresyon, uyku bozuklukları gibi) olabileceğinden gerekli görüldüğünde bu durumlara yönelik tetkik, tedavi ve yönlendirmeleri yaparlar.

2-Çocuk doktorları (pediatristler)

Genellikle bir çok aile çeşitli nedenlerle çocuk doktorlarına başvurduğundan ilk olarak bu çocukları çocuk hekimleri görebilmektedirler. Şüphelenildiğinde çocuk psikiyatristine yönlendirilmektedir.

3-Çocuk nörologları

Otistik bozuklukla ilgilenen çocuk nörologları, otizme eşlik edebilecek epilepsi durumu ve diğer nörolojik bozuklukların tanı ve tedavisinden sorumludurlar.

4-Psikologlar

Tanı konduktan ve gerekli tetkikler tamamlandıktan sonra, çocuğun zeka düzeyini belirlemede rolleri vardır. Eğer otizmde eğitim verme konusunda bir eğitimden geçmişse, özel eğitimde rol alabilir.

5-Özel eğitimciler

Bu olgularda eğitsel programı başlatma ve yürütmeden sorumlu olan meslek grubudur. Aileyi bu programa dahil etmek ve eğitmek, ev ödevi vermek gibi programlarla uygulamaların etkinliğini arttırmaktadırlar.

6-Konuşma Terapistleri
Çocuğun aldığı eğitim programı yanında bir konuşma terapistinden konuşma tedavisi de alması uygun olacaktır.

Otizmin tanı ve tedavisini geciktiren yanlış inanışlar

1. 4 - 5 yaşına dek bekleyelim, konuşmazsa doktora gidelim.

2. Bizim ailede konuşma gecikmesi irsidir. Herkes geç konuşur ancak sonra konuşur.

3. Sessizdir ve uysaldır, rahat çocuktur.

4. Doktor tam otizm tanısı koymadan, sadece şüphelendi, eğitime başlamayalım.

5. Çocuğumuz dahidir, konuşmadan önce okumayı söktü, oyuncaklar ve arkadaşlıklardan ziyade gazeteler ve elektronik eşyalara ilgi duyuyor.

Not: Konuşmada, iletişim ve ilişki kurmada yaşına göre yeterli düzeyde gelişim göstermeyen her çocuk otistik olmayabilir!

Çünkü, otistik çocuklarda görülebilen belirtilerin bir kısmı, aynı zamanda erken çocukluk döneminden itibaren rastlanabilen bazı durumlarda da karşımıza çıkabilmektedir.

• Bilişsel gelişimde gecikme

• İfade edici dilde gecikme

• Şiddetli düzeyde seyreden, Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu

• Özel öğrenme güçlükleri

• Psikososyal uyaran (ilgi yoksunluğu) eksikliği

• Asperger sendromu

• Selektif mutizm

Bursa Çocuk ve Aile Psikiyatrisi
Uzm. Dr. Mahmut DEMİR

18/01/2018

Çocuğunuz okuma yazmayı öğrenmekte güçlük çekiyor ya da kapasitesinin altında akademik başarı gösteriyorsa.....

Özgül öğrenme güçlüğü nedir?

Bireysel olarak uygulanan standart testlerde, çocuğun kronolojik yaşı, ölçülen zekâ düzeyi ve aldığı eğitim göz önünde bulundurulduğunda; okuma, matematik ve yazılı anlatım konularında , yaşıtlarına oranla daha geride olmasıdır.

Özgül Öğrenme Güçlüğü terimi, “disleksi” (okuma alanında güçlük), “disgrafi” ( yazı alanında güçlük) ve “diskalkuli” (matematik alanında güçlük) terimlerinin hepsini kapsamaktadır.

Özgül Öğrenme Güçlüğü; görsel, işitsel, motor duyusal alandaki özürlerden, zihinsel gelişim geriliğinden, yaygın gelişimsel bozukluklardan, fırsat eksikliği, yetersiz öğrenim gibi okula ilişkin zorluklardan, kültürel etkenlerden, duygusal bozukluk ve iletişim bozukluğundan , çevresel etmenlerden ayırt edilmelidir.

Öğrenme güçlüğü, zamanında ve gerekli eğitim destek çalışmaları yapıldığında etkinliği azaltılabilecek bir bozukluktur.

Belirtileri Nelerdir?

Okul öncesi dönem belirtileri:

1.Konuşmanın gecikmesi ve diğer konuşma bozuklukları (kelimeleri doğru telaffuz etmekte güçlük, kelime dağarcığının yetersiz ve yavaş gelişmesi, bir şey anlatırken zorlanma, az konuşma)

2.Zayıf kavram gelişimi (Büyük-küçük, ince-kalın, üst-alt, iç-dış, önce-sonra gibi kavramları öğrenememe, karıştırma)

3.Yetersiz motor gelişim ( öz-bakım becerilerini öğrenmekte güçlük, düğme iliklemeyi öğrenememe, beceriksizlik (sakarlık), çizim veya kopyalamaya karşı isteksizlik

İlkokul dönemine ilişkin belirtiler:

1.Akademik başarı: Birçok alanda zeki görünmelerine karşın akademik açıdan başarısızlık yaşarlar. Başarı durumu değişkendir, bazı derslerde başarısı normal/normal üstü iken, bazı derslerde düşüktür).

2.Okuma / Yazma Becerisi: Disleksisi olan çocuklar, birinci sınıfta okumayı öğrenmede zorlanırlar ve gecikirler. Diğer sınıflarda ise okumaları hız ve nitelik açısından yaşıtlarından geridir. Bazı harflerin seslerini öğrenemez, harfin şekli ile sesini birleştiremez, kelimeleri hecelerken ya da harflerine ayırırken zorlanır, sınıf düzeyinde bir parçayı okuduğunda anlamakta zorlanır, başkasının okuduklarını daha iyi anlar. Birinci sınıfta yazmayı öğrenmede zorlanırlar ve gecikirler.

3.Bazı harf, sayı ve kelimeleri ters yazar ya da karıştırırlar. “Çok” yerine “koç”, “ev” yerine “ve”, “soba” yerine “sopa”, b-d, m-n, ı-i, 2-5, d-t, ğ-g gibi. Yazarken bazı harfleri, heceleri atlar ya da harf/hece ekler, sınıf düzeyine göre yazılı imla ve noktalama hataları yapar, küçük-büyük harf, noktalama, hece bölme hataları, yazarken kelimeler arasında hiç boşluk bırakmaz ya da bir kelimeyi iki-üç parçaya bölerek yazarlar.

4.Yaşıtlarına oranla el yazıları okunaksız ve çirkindir, yavaş yazarlar, tahtadaki yazıyı defterine çekerken ya da öğretmenin okuduğunu defterine yazarken zorlanırlar.

5.Aritmetik Becerileri: Sayı ve matematik sembollerini öğrenmede güçlük çekerler. Bazı aritmetik sembolleri öğrenmekte zorlanır, karıştırırlar. Sınıf düzeyine göre çarpım tablosunu öğrenmekte geri kalırlar.

6.Dört işlemi yaparken yavaştırlar. Problemi çözüme götürecek işleme karar veremezler, yaşına uygun seviyedeki matematik problemlerini yaparken otomatik olarak tepki vermekte zorlanırlar.

7.Diğer alanlar: Sağ-sol, doğu-batı,kuzey-güney kavramlarını öğrenmede zorlanırlar. Zamana ilişkin kavramları (dün-bugün, önce-sonra, gün, ay, yıl, mevsim gibi) kavramlarını karıştırırlar. Hangi aydayız denilince salı, hangi mevsimdeyiz denilince şubat diyebilirler. Saati öğrenmekte zorlanırlar.

8. Haftanın günlerini, ayları, mevsimleri doğru saysa bile aradan sorulduğunda (cumadan önce hangi gün gelir, marttan sonra hangi ay gelir, haftanın dördüncü günü hangisidir gibi) yanıtlamakta zorluk çeker ya da yanlış yanıtlarlar.

9. Top yakalama, ip atlama, ayakkabı-kravat bağlama gibi işlerde yaşıtlarına oranla beceriksizdirler. Sakarlık vardır, sık sık düşer, yaralanır, istemeden bir şeyler kırarlar.

10. Kendi başlarına çalışma alışkanlığı gelişmemiştir. Öğrenme stratejileri eksiktir, nasıl çalışacaklarını, nasıl daha fazla bilgi edineceklerini ve öğrendiklerini nasıl hatırlayacaklarını bilemezler.

Nedenleri

1.Doğumda oksijensiz kalma ya da doğumun zor olması,

2.Annenin hamilelik sırasında sigara içmesi, alkol ve uyuşturucu madde kullanımı,

3.Beslenme yetersizliği, bilinçsiz ilaç kullanımı ve travmalar,

4.Metabolik beyin hastalıkları, menenjitler ya da kulak enfeksiyonları,

5.Çevresel faktörler

Nasıl Tedavi Edilir?

ÖÖG yaşam boyu devam edebilen bir bozukluk olduğu için, bu durum tedavi edilmez ve doğru yönetilmezse zamanla çocukta bir takım psikolojik sorunların ortaya çıkmasına neden olur. Özgüven eksikliği, kaygı bozukluğu, depresif bozukluk......

Özgül Öğrenme Güçlüğünün tedavisinde en etkili yöntem psikososyal eğitim ve eşlik eden diğer psikiyatrik sorunların tedavisidir.

Bu uygulamalar içinde çocuğun gelişimini yetersiz kılan psikolojik sürecin ya da süreçlerin belirlenmesi ve düzeltilmesi gerekmektedir.

Eğitim, görsel, işitsel, dokunma ve kinestetik algının geliştirilmesini, bu algılara ait ayrımlaştırma, dikkat ve bellek, ardışıklık yeteneklerinin arttırılmasını, motor koordinasyon becerilerinin geliştirilmesini içermektedir.

Ayrıca fonetik farkındalığın arttırılması, dinleme, konuşma, okuma, yazma (dil) becerilerinin geliştirilmesi, kavram ve düşünme süreçlerinin gelişiminin desteklenmesi bu süreç eğitimi içinde yer almaktadır.

Çeşitli algıları destekleyici ya da iyileştirici bu çalışmalar, akademik becerilerin eğitimi ile birlikte verilmektedir.

Tüm bunların ötesinde çocukların doğal ortamlarda daha fazla zaman geçirmesi için gerekli çalışmaların yapılması, eğitimin dört duvar arasından çıkarılıp uygulama ağırlıklı bir anlayışın eğitimciler tarafından desteklenmesi gerekmektedir.

Özel öğrenme güçlüğü olan çocukların aileleri neler yapmalıdır?

1.Çocuğun güçlüğünü kabul edin. Bunun beyindeki yapısal, işlevsel bir sorundan kaynaklandığını unutmayarak başarısızlığından dolayı çocuğu suçlamayın, yargılamayın.

2.Eğitimde kazandığı becerileri evde çeşitli oyunlar ve etkinliklerle pekiştirin. Bu çocukların bir şeyi yaparak ve yaşayarak çok daha iyi öğrendiğini unutmayın.

3.Çocuğunuzun güçlüğü hakkında okulu ve öğretmenlerini bilgilendirin, işbirliği yapmaya çalışın. Özel öğrenme güçlüğünün eğitim yoluyla tedavisinin özel bir uzmanlık gerektirdiğini unutmayın.

4.Yapacağı işler konusunda çocuğunuzu yüreklendirin, destekleyin. Kendini değerli bulması ve kendine güvenebilmesi için sizin ona bunu hissettirmeniz gereklidir.

5.Yapabileceği basit işlerden başlayarak onun zoru başarmada istekli olmasını sağlayabilirsiniz.

6.Başlangıçta çocuğunuz ile birlikte ders çalışmanız gerekebilir. Ona eşlik edin ama onun yerine ödevlerini yapmayın.

7.Evde ders çalışmak ebeveyn- çocuk ilişkisini yıpratmaya başladıysa yardımcı olabilecek lise mezunu ya da üniversite öğrencisi abla/ ağabeyden günlük ödevler için destek alabilirsiniz.

8.Okuması için ona örnek olun. Okuma saatleri planlayıp, başlangıçta 10 dakikalık oturumlar yapabilirsiniz.

9.Yüksek sesle okumasını isteyin. O okurken mutlaka siz de dinleyin.

10.Disiplin ve kurallar konusunda kararlı ve tutarlı olun. Çocuğun öğrenme güçlüğünün olması onun kuralları öğrenemeyeceği anlamına gelmez.

11.Eğitsel tedavi yavaş ilerleyen, uzun zaman sonra sonuçlarını alabileceğiniz bir tedavidir ( en az 6 ay).
Bu nedenle sabırlı olun. Tedavi süresince halen yapamadığı şeylere odaklanmak yerine olumlu değişimleri görmeye çalışın ve çocuğunuzla bunları paylaşın.

Bursa Çocuk ve Aile Psikiyatrisi
Uzm. Dr. Mahmut DEMİR

Address

Sur Yapı Marka Rezidans, Odunluk Mahallesi, Akademi Caddesi No:6 D Blok, Kat:5 Daire 14 Ve 15
Nilüfer

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Bursa Çocuk ve Aile Psikiyatrisi posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Contact The Practice

Send a message to Bursa Çocuk ve Aile Psikiyatrisi:

Share

Share on Facebook Share on Twitter Share on LinkedIn
Share on Pinterest Share on Reddit Share via Email
Share on WhatsApp Share on Instagram Share on Telegram